Canım kızımın yazısı. O kadar doğal, içten, akıcı yazmış ki... Ne kadar yetenekli benim bir tanem. Duygularını, düşüncelerini çok iyi ifade ediyor. Bizden duyup dinlediklerini nasıl da aklında tutup böyle bir yazıya dönüştürüyor. Gurur duydum bir tanemle. Yaratıcılığının parlamasını, o güzel yüreğinin hep özgür olmasını diliyorum...  

Minamızdan...

 Babam çocukken ailesinin maddi durumu o kadar iyi değilmiş.Bu özellikle çok zor olmuş çünkü 3 kardeşlermiş. Uğur, Tayfun ve benim babam yani Hakan.Buna rağmen o zamanlarda telefon oyunları ya da ekranda oyunlar olmadığı için kendilerini eğlendirmeyi biliyorlarmış.


Babam okuldan geldiğinde annesine bulaşıkları ve kıyafetler yıkamasına yardım ediyormuş. Tayfun ve Uğur ise başka işler yapıyormuş. Babam küçükken voleybol oynamayı çok seviyormuş.Bir de “Atari” adlı bir oyun oynuyormuş.Hatta bir gün oyuna o kadar dalmış ki cam kapıyı açarken yanlışlıkla yanlış yöne ittirip ellerini sıyırmış ve dikiş yaptırmak zorunda kalmış.Bugünlerde eline baktığımda ilk gördüğüm şey o oluyor…


O zamanlar okul gezisi babamın okulunda yokmuş.Olsaydı da babamın ebeveynlerinin verecek yeterince parası yokmuş. Yaz tatilleri için çoğu zaman Çınarcık‘a gidermiş, hatta orda kız arkadaşı bile varmış. Hep arkadaşları ile takılıp, denize girermiş. 


Arkadaşları ile ebelemece,iztop,ortada sıçan, vb. oyunlar oynarmış. Evlere hiç çıkmazlar mış.O zamanlar çok gelişmemiş teknolojik oyunlar varmış mesela Atari.Ama onun dışında çok ağırlıklı top ve atlama ipi kullanırlarmış. Babam 7-8 yaşlarında iken annesini bir pastanede bekliyormuş. O arada bir çeşit halat görmüş.Ama bu halat sert ve cildi zedeleyen bir halat çeşidi imiş.Babam bilmiyormuş tabii. O halata asılıp bir çatıdan öbür çatıya sallanayım ve Tarzan olayım derken elleri yanmaya başlamış.Elleri yandığı için dişleri ile tutunmaya çalışmış.Dişleri o kadar ağırlığı taşıyamayıp kırılmış ve babam yere düşmüş.Annesi çıktığında ve babamı gördüğünde kalbi çok kırılmış. Dişleri kırık,elleri çizik,kanlı eve gitmişler.


Babamın ve kardeşlerinin doğum günleri kutlanırmış o kadar süslü,zengin ve kokoş değilmiş ama buna rağmen çok neşeli geçermiş. Babam, çocukluğunu ne kadar da fakir geçirse mutluluğu ve keyfi hep zenginmiş. Güzel bir annesi,kardeşleri ve babası olduğu için şükürler ediyormuş.


Şimdi annesi ve babası maalesef kalp hastalıkları yüzünden hayatlarına veda ettiler. Ama biz onları unutmayacağız.

Allah size huzur versin Aysel ablam ve Mehmet dedem…

Aşkın Kek Kıvamında Tarifi

 SONSUZ AŞK TARİFİ

Malzemeler:

Aşk

Heyecan

Çocuksuluk 

Umut yaprağı

Aklıhavada çiçeği

Kalp çarpıntısı tozu

Mide burkulması otu

 

Yapılışı:

Heyecan ve çocuksuluğu coşuncaya kadar iyice çırpın. Öyle bir noktaya gelmeli ki, mutluluktan yerinde duramamalı. İşte tam bu esnada, biraz umut yaprağı ekleyip kıvam kazandırın ki kontrolden çıkmasın.

 Ardından bir tutam aklıhavada çiçeğini ellerinizle ufalayıp karışımı renklendirin. Bu noktada çok eğlenceli bir hal almalı, hafif bir baş dönmesi, etrafınızda kelebekler uçuşması hissi yoğunlaşabilir, tadını çıkarın. 

Hemen üzerine kalp çarpıntısı tozu ile mide burkulması otunu serpin. Aman dozuna dikkat edin, kararında olduğunda bundan daha tatlı bir karışımı hayal bile edemezsiniz.

 Şimdi karışımınıza aşk iksirini ekleyin ama bu kısım çok önemli. Öncelikle tüm kalbinizle hareket etmelisiniz, yavaş yavaş, sabırla, özenle ve gerçek anlamda emek harcayarak...

Evet, artık aşk hamurunuzu zamana atabilirsiniz, derecesini ise siz çok iyi bildiğiniz için belirtmiyorum. O pişerken göreceksiniz ki siz sevdikçe büyüyecek, serpilecek ve kıvamını bulduğunda yine sadece siz bileceksiniz ...Ona doyamayacaksınız...

 

EYLEM YALIN

Rol Modelim, İdolüm, Annem

 Bir tanecik annişkom,

Seninle uğraşıyorum, sana takılıyorum zaman zaman. Çok hoşuma gidiyor, celalleniyorsun arada...

Sen, karşındakileri çok ciddiye alıyorsun, çevrendekilerin ne diyeceklerine ve düşüneceklerine fazlaca önem veriyorsun çoğu zaman. Çok hassassın katı görünüşünün ardında. Mesafelisin, incinmekten korkuyorsun, incitilmekten...En ufak bir kıvılcımda konuyu kişiselleştiriyor ve savunmaya geçiyorsun. Ne kadar çok enerji harcıyorsun ufacık ayrıntılarda...

Bence eskiye göre kendini müthiş yeniledin. Gelişime ve yeniliklere o kadar açıksın ki, inanılmaz! Sen ne çağının ne de yaşının kadınısın! Her anlamda çok daha ileridesin! Anneannem de öyleydi. Müthiş bir kadındı. Onu anmadığım bir gün bile yok!

Bugün Sinem ve ben bu kadar güçlü ve özgüvenli isek bu senin ve bence senin etkinle babamın sayesindedir. Bir anne-baba olarak bize en önemli değerleri aşıladınız zamanında; ömür boyu sırtımız yere gelmez.

Biz kendi içimizde her konuyu açıklıkla konuşan ve tartışan bir aile olduğumuz için, sana yönelttiğimiz eleştiriler üzerinde ince ince düşündüğünü biliyorum. 

Şu kadarını söyleyeyim, sen muhteşem bir kadınsın, annesin. Bilinçli, yetenekli, farkındalığı yüksek, okuyan, araştıran, eleştirel düşünen, hep en iyiyi hedefleyen, enerjik, sistemli, zeki, bir o kadar sabırsız ve mükemmelliyetçi...Bir çocuk yetiştirmenin ne kadar meşakkatli olduğunu bilfiil yaşıyorum ki benim yanımda sen varsın, Hakan, Sinem ve yardımcılar var... Sen bizi neredeyse tek başına yetiştirdin, bir yandan çalıştın, bir yandan evimizin düzenini dört dörtlük olacak şekilde sağladın; bütün bunları yaparken tek bir gün bile şikayet etmedin anneciğim.

Kendine hak ettiğin değeri vermelisin. Sen herşeyin en iyisine,  en güzeline layıksın canım annem! Üsstelik çok da güzel bir kadınsın! Bir tek gün kendini ihmal etmedin, "sizin için saçımı süpürge ettim" de demedin. Tek bir gün bile...Bizden hiçbir şey beklemedin.

Senin o bağımsız, güçlü, çalışkan,  kararlı, mert, iradeli ve asla pes etmeyen duruşuna hayranım!

Seni çok seviyorum anneciğim.

İyi ki benim annem olmuşsun! İyi ki bana canımdan çok sevdiğim kardeşimi hediye etmişsin! 

Senin önünde saygıyla eğilmem, ellerini öpmem yetmiyor! Dünyaları ayaklarının altına sermek istiyorum... Seni çok ama çok seviyorum benim bir tanecik anneciğim!

Kardeşimi ve beni büyüttüğün yetmediği gibi, kızımı büyütürken de hep yanımdaydın. Beni bir gün bile yalnız bırakmadın. Kendi hayatından ödün verdin. Emekliliğinin keyfini sürdüğün yıllarda, Mina ile bana adadın kendini. "Sen dön işine gücüne bak, ben arkandayım" dedin.  Canım annem, güzel annem benim.

Gün geldi hastalandım, evimden ayrı düştüm, aylardır hepimize yetişiyorsun annem. Biliyorum ağrıların var, yoruluyorsun, hepimizi hoş tutmaya, dengeleri bulmaya çalışıyorsun ve ağzından tek kelime şikayet çıkmıyor...

Sen nasıl başarıyorsun bu kadar güçlü olmayı annem?

Sana hayranım!

Rol modelim sensin; senin tırnağın olamam o ayrı...

Sen benim bir tanem,

Sen benim herşeyimsin...

İyi ki benim annem olmuşsun!

Seni çok ama çok seviyorum anneciğim!

Sana layık bir evlat olayım, seni hep mutlu edeyim...














  

Annenden Mektup Var Mina, hu huuu!

 


Günaydın Güzel Kızım,

Seni çok seviyorum.
Dün akşam yanıma gelip sana bağırdığım ve 
"konsere çıkmazsın o zaman" dediğim için ne kadar kızdığını söyledin.
Aferin sana. Karşındaki insanlara, ne hissettiğini söylemen çok iyi ve akıllı bir hareket.
Sana sarılmak istedim. 
İzin vermedin. "
Hep böyle yapıyorsun" dedin. Gittin.

Sen gittikten sonra hemen ardından gelmedim 
çünkü hala bana kızgındın. Sakinleşmeni bekledim.
Sen gittikten sonra düşündüm, sana bağırdığım için suçluyum.
Kime kimseyle bağırarak konuşmamalı, ne olursa olsun.

Sana bakıyorum Mİna. 
"Ben neden o kadar kızdım acaba?" diye düşünerek.

Bak, gördüklerimi söyleyeyim:

Gününü ne yaparak geçiriyorsun benim tatlı yavrum?
En çok ipad'inlesin 
veya 
televizyonun karşısındasın.
Yemek zamanı bile sen oynarken veya bir şey izlerken Sofia yemek yediriyor.

Yapabileceğin başka neler var?
- Kendi kendine kitap okumak
- Dans etmek
- Duolingo
- Müzik dinleyip hayal kurmak
- Resim yapmak
- Piyano çalmak
- Gitar çalmak
- Yürüyüşe çıkmak
- Yazmak Mİna, sen çok güzel hikayeler yazıyorsun
- Ellerinle yeni bir şeyler yapmak - kuş evi, ilginç malzemelerle değişik araçlar...
- Bilmediğin, merak ettiğin bir şeyleri araştırmak  
- Daha neler neler
...

İşte gününü sadece ipad ve tv karşısında geçirince nelere zaman kalmadığını görüyorsun canım.
Senin için üzülüyorum...

Sen çok akıllı bir çocuksun.
Harika bir beynin var. 
Şunu unutma, beynine ne verirsen o da o verdiğin şey kadar gelişir.
Eğer onu sadece ipad ve tv ile oyalarsan
o da sadece o kadar olur Mina.
Diğer yukarıda saydığım zenginliklerin hiçbiri olamaz.
Gelişemez çünkü...

Beynini ve kendini sevdiğin aktivitelerle beslersen
Gökkuşağı gibi olursun!
Dünyaya başka pencerelerden bakarsın,
Gökyüzünün tepesinden, bir uçtan bir uca!

Dün neden o kadar çok kızdım?
Sanırım içimde hep bunlar vardı, 
yani zamanını iyi değerlendirmemen 
Biz buna ne diyoruz biliyor musun?
Zaman öldürmek!
Evet resmen zamanını boşa harcamak
kendine hiçbir şey katmamak...
Bu çok tatsız Mİna,
İnan bana bu çok kötü...

ve
Sen notalarını kaybedince de dedim ki:

Mina hayatına sahip çık!
Herşeyini bize soruyorsun,
Güzel şeyler yap.
Zamanını kaliteli geçir.
Düzenli ol güzel kızım.
Eşyalarını kendin kaldırırsan 
Aradığında da hemen bulursun.

Sen 10 yaşına geliyorsun.
Artık bunları rahatlıkla yapabilecek kadar büyüdün inan bana. 

Seni seviyorum
Sana kızsam da bağırsam da
Seni çok seviyorum.
Sana olan sevgimi hiçbir şey değiştirmiyor. 

Ben sadece senin de kendini sevmeni
Kendine iyi davranmanı
Kendini güzel şeylerle geliştirmeni istiyorum.
O zaman o kadar mutlu olursun ki Mina!
En sevdiğin şeyi yediğin zaman nasıl hissediyorsan
öyle hissedersin işte!


Canım kızım!
Seni seviyorum bir tanem!






















--

Ne bileyim işte

İnsanın kendini ifade etmesi çok da kolay olmuyor bazen, olmuyormuş. Ben şu anda nedense zorlanıyorum. 

Yazdığım herşey benim zihnimden çıktığına göre bir netlik olmalı, yani ben bilmeyeceğim de kim bilecek şu anki halimi? Ama ben de "nedense" diyorsam, nasıl çıkacağım bu işin içinden?

Evet, anladım beni tutan şeyi. Bu platform. 

Beni tutan burası.

Yazmak istediklerim var ancak özel şeyler.

Sadece bana kalmalı.

En azından şimdilik.

İşte oldu.

Çözdük.

O zaman özelden yazmaya geçiyorum hemen.

İçimde kalmasın, içimi yakmasın, kurutmasın...

Mina'nın okuluna yazı - Eğitimin değerini bilenler için

 Çok Sevgili Metin Yoleri,


Ben Eylem Yalın Küçükdağılkan, okulunuz 3. sınıf öğrencilerinden Mina Küçükdağılkan'ın annesiyim. Okulunuza bu eğitim yılının başında katıldık.
2017 yılından beri Almanya'da ikamet ediyorduk, Mina hazırlık, ilkokul birinci ve ikinci sınıfı Köln'de British International School'da okudu. 
Türkiye'ye döndüğümüzde kızımızın geleceği için en önemli adımlardan biri, okuluna karar vermek idi.

Yaptığımız araştırmalar sonucunda, kafamızdaki eğitim anlayışına her anlamda uyan tek okul tartışmasız Irnak Okullları oldu.
Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda, yenilikçi bir anlayış ile, düşünen çocuklar, soran, araştıran, merak eden, sorgulayan kendine özgüveni tam,
çevresine saygılı, insani değerleri olan çocuklar yetiştirmeye kendini adamış bir eğitimci kadrosu ve destek ekipleri ile karşıladı Irmak Okulları bizi.
Buradaki destek ekipleri notum önemli çünkü okulun kapısındaki güvenlik görevlilerinden, içerideki temizlik çalışanlarına, bunun yanında İdari Birimlerdeki çalışanlara kadar herkes Irmak vizyonunu sahiplenmiş, yaşıyor ve yaşatıyor.

Bugüne kadar okula adaptasyon, akademik programa uyum başta olmak üzere destek ihtiyacı duyduğumuz her konuda işine vakıf ilgililerden çok hızlı bir şekilde geri dönüş aldık. 
İhtiyacımızın farkında olmadığımız noktalarda dahi, proaktif bir şekilde yaklaştı ekibiniz bizlere.

Sadece kızımız için değil, velileri olarak bizler için de müthiş bir efor içerisinde olduğunuzu görüyoruz çünkü eğitim evde başlar, okulda devam eder ve aile - okul işbirliği ile arzu edilen noktalara ulaşılır. Bunun bilincinde olmanız ayrıca gurur verici çünkü zaman zaman veliler olarak bu konudaki kritik nüansı kaçırabildiğimizi fark ediyorum. Sizlerin çabası ise hiç değişmeyen bir sabır, anlayış ve iyi niyetle devam ediyor.

Üstelik bu çalışmaları tüm dünyanın içerisinden geçmekte olduğu olağanüstü zorlayıcı, belirsizliklerle dolu, kuralların, uygulamaların her an değiştiği bir dönemde gerçekleştiriyorsunuz.   

İşte bu nedenle, eşim ve ben tüm Irmak Ailesi bireylerine tek tek yürekten teşekkür etmek istiyoruz.

Bazı şeylerin karşılığı yoktur, onlara paha biçemezsiniz. İşte bizim Irmak Okulları ile yaşadığımız deneyim de budur. 

Sevgi ve saygılarımla,

Eylem Yalın Küçükdağılkan

Mina halleri

Mina ile Alaçatı'dayız, evimizde...
Akşam yemeğinden sonra bahçedeki salıncakta biraz oynadık, güldük, eğlendik...Böyle zamanlarda onunla aramda gerçek anlamda bir bağ kurulduğunu görebiliyorum.
"Anne, bu gece bahçede uyayuyalım" dedi.
"Tamam Mina, neden olmasın, uyuyalım tatlım"
"Ben üstümüze bir örtü getireyim hemen" deyip merdivenlerden yukarı fırladı ve uçarak elinde örtü ile geri geldi.
Bir şeyi gerçekten istediğinde nasıl da hızlı yapıyor :)
Önce salıncağa yerleşmeyi denedik, çok rahat edemedik.
Biraz ötedeki koltuğa uzandık, yan yana, sırtüstü. Gökyüzünü izlemeye başladık.
Yıldızları, karanlığı, ay dedeyi, büyük ayıyı, küçük ayıyı görmeye çalıştık.
Gezegenlerden bahsettik.
Bu evrende başka canlıların olabileceğinden...
Mina aralarda İngilizce bir şeyler söyledi dünya ve galaksi ile ilgili.
Öyle mutluydu ki...
O kadar yakındık ki...
Yazmak ne iyi geliyor şu anda, yüreğimi ısıtıyor, o yakınlığı yeniden hissediyorum...

"Mina" dedim, "teşekkür ederim, benim kızım olduğun için..."
"Anne komik olma. Sen babamla evlenmeseydin ben olmazdım. Kendine teşekkür et" dedi.
Derinliğine şaştım kaldım...

Sohbetimize devam ettik.
Havadan sudan, yıldızlardan, aydan...

Öyle çok kaynadı ki kanım, öylesine mutlu oldum ki,
"Mina" dedim yine, "biliyor musun, sanırım sana aşık oluyorum..."
"Saçmalama anne"dedi. "Sen zaten bana aşıksın".

Nasıl da biliyor onu ne kadar sevdiğimi!

Yine de günlük yaşantımızda, maalesef hep aklımdaki "gereklilikler, annelikle ilgili görevler" nedeniyle, olağan akışında ve doğallığında yaşamıyorum kızımı. Kasıyorum kendimi. Geriyorum olduğumuz ortamları. O da hissediyor tabii ki, yaşıyor tüm güçlü, yıkıcı enerjileri ve rezistans geliştiriyor bana karşı.

"Anne sen hep gerginsin, hep sinirlisin" diyor.
Tepkili oluyor.
Uzak duruyor.

Bu haller bitmeli...
Hayat doyasıya yaşanmalı...
Güzel günlerin tadı çıkarılmalı...





Sıradan bir gün

.

Mina ile kapıştık.
Bugün onun arkadaşının doğum günündeydik. 11’de başladı, Jackelino’da (bir oyun merkezi). Bütün gün sürdü. Saat 4 olmuştu ama hala oynamaya devam ediyorlardı bizim minikler.
Biz oradayken Mina’nın arkadaşı Alisa’nın annesi arayıp Mina’yı evlerine davet etti. Doğum gününün 2.30 gibi biteceğini tahmin ettiğimi ve oradan çıkışta Mina’yı onlara götürebileceğimi söyledim.
Ancak dediğim gibi, doğum günü partisi bitmek bilmedi.
Sonunda, kalan 4-5 kişilik ekip de veda edip gittikten sonra, Mina’ya artık bizim de gitmemiz gerektiğini bir kez daha hatırlattım. Alisa’ya gideceğimizi de söyleyerek.
“Tuvaletim var” dedi. Tuvaletler zaten çıkış kapısına doğru olduğundan, doğum günü sahipleri ile vedalaşıp tuvalete doğru gittik. Mina tuvaletini yapıp ellerini sabunladıktan sonra, önümden fırladığı gibi oyun alanına koştu. Arkasından bağırdım ama o kadar gürültülü bir yer ki duyması imkansızdı.
Orada bir süre bekledim.
Arkasına dönüp bakmadı bile.
Doğruca gitti, ayakkabı ve çoraplarını çıkardı. Kalan bir iki arkadaşının yanında oynamaya başladı. Uzaktan izledim. Bekledim. Bekledim.
Sakin olmaya çalıştım.
Bir süre sonra oynadığı yere doğru gittim. Beni görünce kaçtı.
Ben de “Mina, burada oynamaya devam etmek istiyorsan oyna, Alisa’ya gidemeyeceğiz bu durumda” dedim. “Hayır, Alisa’ya gitmek istiyorum” dedi. “Üzgünüm ama artık çok geç. Biz az önce seninle zaten çıkıyorduk, ancak sen kaçıp tekrar oyun alanına döndün. Şimdi oyun alanında oynayabilirsin biraz daha, ben seni oturup bekliyorum .” dedim ve onun yanından ayrıldım. Kısa bir süre sonra, Alisa’ya gitmek istediğini söyleyerek yanıma geldi.
“Hayır Mina, üzgünüm ama hayır; artık Alisa’ya gitmeyeceksin” dedim.
Mina ağlamaklı oldu, Alisa’ya gitmek için ısrar etmeye başladı. İşte o noktada sinirler tepeme çıktı.
“Hayır Mina, bugün Alisa’ya gitmeyeceksin...”le başlayan ve ona hatasından ders alması gerektiğini anlatan cümleler sarf ettim.
Ben konuştukça Mina iyice mutsuz oldu.
“Ben seni duymadım. Anlamadım eve gideceğimizi...” diye vızıldanmaya başladı.
“Eve gidince babamla gideriz biz Alisa’ya...” demeye başladı.
Beni nasıl çıldırtacağını gerçekten biliyor.
O böyle yaptıkça aramızdaki gerilim arttı.
Eve geldik.
Kan beynime sıçramıştı.

Hakan karşıladı bizi.
Saat 5 olmuştu.
O da bütün gün evi toplamakla uğraşmış.
“Hala oturmadım” dedi.
...
Öte yandan, biz de 5,5 saat kadar, o oyun alanında kalmıştık. Aslında Mina da çok yorgundu. Benim de sinirlerim gerilmişti iyice.
Gürültü, çocuk bağırış çağırışları, çocukların anne babaları ile zoraki sohbetler... Hepsi fazla gelmişti...
...
Hakan ise, kısa bir süre sonra maç izlemeye komşuya gideceği umudunu taşırken, ben kaşlarım havada, Mina ağlayarak eve girince neye uğradığını şaşırdı.
Mina eve girer girmez hikayeyi kendi penceresinden anlatmaya çalışırken, ben de çocuk gibi kendi versiyonumu sinirli sinirli anlatmaya çalışıyordum. Gerçekten çocuk gibi...
Sanki Hakan’ın önünde kendimizi haklı çıkarmaya çalışıyorduk.
Saçmasapan bir hal aldı durum.
Hakan’ın aşırı ılımlı yaklaşımı, Mina’yı cesaretlendirdi. Bir de Mina’nın önünde, “Annesi seni duymamış, yanlış anlamış...” demesi,
Sonra ben konunun aslını anlatmaya çalışırken, “Biz şimdi kızımla konuşuyoruz – (“sen aradan çekil” tadında)...” demez mi! Çileden çıktım.
“Çocuğun önünde benimle bu şekilde konuşman hiç doğru değil, beni çok zor durumda bırakıyorsun...” dedim.
“Sen bir sakinleş, şu anda hiç normal davranmıyorsun...” dedi...
 İyice kızdım!
Ben yanlarından ayrıldım, ikisi konuşmaya devam ettiler. Dertleşmeye...
Mina mızmızmız, sızlanıp durdu.
Arada Hakan yanıma gelip “Alisa’ya gitmese mi” demez mi... “Bütün olanlardan sonra şaka yapıyorsun herhalde...” deidm.
İnanamıyorum!!!
Tanrım, iki kişinin çocuk yetiştirmesi ne kadar güç!
Olayın tırmanıp bu noktaya gelmesinden ben sorumluymuşum gibi hissettim.
Mina üzüldüğü için zaten üzülmüştüm, üzüntüm daha da arttı!
Ağlamak istedim.
Evden çıkıp gitmek istedim.
Aklımdan bir dolu düşünce geçti...
Çok canım sıkıldı, herkes mutsuız olmuştu sonunda!
Ne saçma!
Güzel başlayan bir gün, Mina için güzel geçen bir gün, gözyaşları ile sonuçlanmıştı.
Saçma olan bu işte!
Durumları neden bu noktalara getirmeden idare edemiyoruz?




Köln'de çılgın bir hafta

Cilgin bir hafta oldu. 
Koln'deyiz ve ev ariyoruz. Tam 1 haftadir istedigimiz gibi bir ev bulamadik. 
Burada emlak isi cok farkli, cogu evde mutfagin yeri var ama bos bir oda gibi, kiraci kendi mutfagini yaptiriyor.
'Şehir icinde, hareketli hayat isterim' dedim, evler kucuk, eski, bazilarinin asansorleri, bazilarinin otoparklari yok. Sokakta park yeri de yok, anlastigin bir otoparka gidiyorsun bir zahmet.
'Tamam biraz sehir disi olsun' dedim, bu sefer de fazla sakin... Evler sahane, ortalikta insan yok.
Ikisinin arasini bulmak zor.
Mina'nin okulunu hallettik; Eylul'de baslayacak da bize hala ev yok.
Yalniz isin iyi bir tarafi var, Koln'un altini ustune getirdik. Nerede oturulur, hangi muhitler neleri sunuyor, cocugun okulu, evin alisverisi, vb bir cok detaya hakimiz artik.
Iste bu hafta boyle geciyor 👍Haftaya da buradayiz mecburen, ev bulmadan donmek yok.
Evi bulunca da ilk is tasinma organizasyonu.
Tam 18 gün var Mina'nin okulunun baslamasina.
Geri sayim basladi!!!

Köln'ün parkları, yeşili, insanları...

Bugun gunesli bir Koln'e uyandik. Ev gezerken, yakinlarindaki parklari da gezdik. Her semtin parki var. Parklarda goletler; ister sandalla gez, ister golet bisikletiyle (ben uydurdum - deniz bisikletinden devsirdim).
Millet, coluk-cocuk yuruyor, kosuyor, bisiklete biniyor, paten kayiyor, piknik yapiyor...
Istanbul'da hayalim ya Goztepe Parki'na ya da Ozgurluk Parki'na bakan bir evde yasamakti. Buradaki parklari gorunce, 'meger ne kadar kucuk hayaller kurmusum' dedim. Her yerden parklara erisim var. Ustelik parklar yemyesil, koskocaman! Kilometrelerce yuruyorsun, bitmiyor.
Sehrin bir ucundan diger ucuna, defalarca gittik geldik; Pazar gunu, herkes tatil, hava muhtesem, biraz trafik olmaz mi?
Yok kardesim, burada olmaz. Olmaaaaz!
Gercekten yok iste yok.
Yesil, yesil, her yer yemyesil. Yesillik sarhoslugum buradaki 6. gunumuzde yeni yeni geciyor.
Medeniyet ve oksijen capraz aciyla carpti beni. Sevdim ben bu sehri.
Sehrin eskilerden kalma bir hali var. Bazi binalarin hic karakteristigi yok, renkler de soluk ve cansiz.
Ama bir ruhu var...
Bazi semtler ise, sirf tarihi malikanelerden ibaret.
Oyle guzel harmanlanmis ki, bakmaya doyamiyorsun.
Cafeler civil civil. Bayildim insanlara. Sanki hayatin tadini cikarmayi biliyorlar.
Cok sasirdim!!!😳😳😳
Acik hava cafelerde getirdikleri menulerde insanlarin kopekleri icin de yemek secenekleri var.
Ustelik bu cafelerde yerlere ici su dolu taslar koymuslar. Yine kopekleriyle gelenler icin!
'O zaman ogrenecek cok sey var' diyorum kendi kendime.
💕Sevdigim semtler Lindenthal, Marienburg, Rodenkirchen ve eski sehrin merkezi-Katedral civarindaki curcunali semtler.
🌈🦋🌈Evimizi bulmaya cok yaklastik. Sanirim dunku mailimin uzerine gelen tum guzel dileklerden yayilan enerji bu sabah bizi Lindenthal'deki o sirin eve yonlendirdi.
Bu gece atmosferdeki goktasi senliginin de etkisi olabilir mi?🤞😉🤞
Yarin son bir kac ev daha gorecegiz ve belki de bugun gordugumuz ve benim cok sevdigim evi tutacagiz. Evin karsisinda koooocaman bir park var! Hayirlisi bakalim!

Köln şaşkını ben! Aklım 5 karış havada...

Evettt, hikaye devam ediyor.
Su anda bu sureci yasayanlara ya da yakinda yasayacak olanlara faydasi olacagini umuyorum paylastiklarimin.
Webden ve yakinlarina gidip gorup begendigimiz evlerden birini, notlar birakmamiza ragmen 3 gun bekleyip goremeden kaybettik; meger baska birine opsiyonlanmis. 'Turk oldugunuzu ogrenince sizi sallamis olabilirler' diyenler var. 🙃 olumlu dusunmeye devam etmek istiyorum.
Begendigimiz bir diger evi bir araci ile gorduk. Araci kisiye dun notlar birakmamiza ragmen bir turlu ulasamadik. Telefonlarimiza geri donmedi. Sonunda bugun, aksam uzeri ona ulastigimizda, sanki bir onceki gune ait telefon-mesaj trafiginden habersizmiscesine (belki de gercekten oyle) gayet sakin ve notr bir sekilde bizi dinledi: Ev sahibi ile bulusup isi baglamak istedigimizi soyledik. 'Bir bakayim ne zaman uygun olacak? Siz ne kadar buralardaydiniz?' diye sordu.
5,5 saat sonra bizi geri aradiginda ev sahibinin Persembe gunune kadar sehir disinda oldugunu, o surecte bizim guvenirligimizle ilgili hazirliklari yapip kendilerine iletmemizi soyledi.
Hohhhh! Sistim, gercekten balon baligi gibi sistim🐡
Bu surecte hem cuzdanimi hem de cep telefonumu, 2 gun arayla kaybetmeyi basardim.
Cuzdanimi bir kac saat sonra buldum, bir magazanın kasasının onune bırakıp çıkmışım. Cep telefonum ise Mina'nin okulunda kalmis. Okul kapali 😀
Saka degil!
Hepsi bir bir yasaniyor 🙀🙀🙀
Ben nasılım?
Cok guluyorum; inanılmaz guluyorum bu durumlara. Bakalim nereye varacagiz.🤣😂🤣
Şimdiiii;
Perşembe gününe kadar burada kalmak bir opsiyon; evimize dönüp yeniden gelmek başka bir opsiyon. Belki de bizim guvenikirligimizi test eden evsahibi 'no' diyecek. 🙉
Bu arada, her bir gün cok degerli. Buradan almamiz gereken esyalar var. 'En azindan onlari alsak' desek de, ev belli olmadan eşyaları da alamıyoruz.
🍭🍡🍭
🇩🇪Koln'de mahsur kaldik resmen 🇩🇪
💚💜💚En azindan fotograflarin tadini cikarmali😉

Köln'de kazan ben kepçe

🌤⛅️ bu Sabah hava kararsizdi: yagmur-gunes- simsek... hepsini yasadik. Harikaydi!
🎖 bir kazanimimiz var - Buradaki yasam tarzini anladigimizda hersey cok daha kolay olacak:
Ev bulamayisimizin nedenlerinden biri, evin metrekaresi ile ilgili beklentimiz imis. Burada tek cocuklu bir aile 70-80 m2'de yasiyor genelde. Bu portfoyde evler cogunlukta.
Bunun ustune ciktigin anda isin rengi degisiyor: ya gercekten sehir merkezinden epey bir uzaklasmak lazim ya da sehir merkezine yakin az sayidaki bahceli evlere yonelmek gerekiyor.
'Hem buyuk ev, hem bahce, hem markete yakin, hem parka, garaj da olsun' dediginde, tram tram tralalalammm...
Bugun beklentilerimizi gozden gecirme gunu oldu.
Dun randevu alamayip 'acaba gercekten Türk oldugumuz icin mi?' demenin esiginden dondugumuz yerden mail geldi: 'size nasil yardimci olabilirim' 👍
Begendimiz evin sahibesinden haber geldi: 'Cuma bulusabilir miyiz?' 👍
🦋🦋🦋
Dun kiraladigimiz arabanin kapisini yolun kenarindaki demir direge carptik, 'saglik olsun' dedik. 🚘🛠
.....
👨🏼‍🍳Dun aksam otele yakin bir restorana gittik. Yunan yemekleri imis. Junkersdorf'ta Filoxenia.
Ben bezelye corbasi oldugunu sandigim bir siparis verdim - 'bean soup'
Ve bildigin kurufasulye geldi  hem de minik minik tam Ispir fasulyesi formunda.
Acaip lezzetli pisirmis, 'corba' diye menuye koymuslar. Alman'a anlatmak zor herhalde kuru fasulye yemegini o yuzden boyle formatlamislar 😂
Restoranin isletmecisi sevimli Yunanli Nikos geldi yanimiza, bir sohbet bir muhabbet. Aslen Selanik'te ogretmenmis, arada arkadaslarinin yanina geliyor, Koln'de nefesleniyormus.
Benzer sikintilari yasiyoruz 2 toplum da; sadece icerikler farklilasiyor bir miktar.
Verdik veristirdik tabi politika sahnesinin agir toplarina. Iyi geldi; kafamiz dagildi biraz. Bir haftadir sabah 9 aksam 8, icimiz disimiz ev oldu. Hala elde var 0. Ama olsun.
🤝👍Porta diye IKEA benzeri bir yerdeydik bugun. Cok tatli bir ciftle tanistik, tam kahve molasi verdigimiz esnada: Necla ve Mustafa.
Cok uzun zamandir burada yasiyorlarmis.
Konu konuyu acti ve Necla Mina'nin okulunda ogretmen cikmaz mi!!! Bir suru sorularim vardi tabii ki, konustuk konustuk...
Dunya kucuk, Koln minnacik - geldigim ilk haftada his bir rastlanti!
Sanirim 1 senenin sonunda Koln'un yarisini tanima serefine nail olabilirim. 😳Ne dersiniz?
Bir suru konuda cok guzel tavsiyeler verdiler. Dunya goruslerimiz de benzer. Yine koyu bir muhabbet ve gercekten cok iyi geldi.
🌈Insan yalniz olmadigini bildiginde, etrafinda kendi gibi dusunen, yasayan insanlar oldugunda guvende hissediyor.
Bana cok iyi geldi.
Ciddi bir oryantasyon surecinden geciyoruz aslinda. Konusu ve hedefi 'ev bulmak' olsa da, yasayacagimiz yeni ortama isinma turlari bunlar.
Mina su anda yanimizda olmadigindan burada gecen her ekstra gun, ozlem hanesini kabartiyor. Bunun disinda her sey yolunda 😇🤞😇
💜💙💚💛❤️

Koln'den devam... Ne Kölnmüş ama!

Dun aksam saat dokuz civariydi otele dondugumuzde.
Ayakkabilarimi cikarip 'birazcik uzanayim' dedigimi hatirliyorum, gozlerimi actigimda saat sabahin altisi idi.
Koln'deki 9. gunumuzun sonunda bayildim gercekten.
Bu arada ne kadar cok ruya gordugumu anlatamam. Sanirim bu hafta Facebook'ta cok aktif oldugum icin sizleri goruyorum tek tek.
Sirketi gordum, bizim genel muduru, ajanlar falan vardi; bizim sirket korosunda sarki soyluyorum, .... neler neler...
Dun sokaklari adim adim arsinlama gunumuzdu.
Oturmak istedigimiz yer kesinlikle Lindenthal. 1 hafta sonunda bu noktaya gelince, dun Lindenthal'de sokak sokak kiralik ev aradim. Bir elimde cep telefonu, fotograf cekiyorum; bir elimde defterim, notlar aliyorum.
Buradaki emlak piyasasinin Turkiye'dekinden bir farkli daha var ki bu 'gecerken gordum ilaninizi'cilarin onune set koyuyor.
O da, hic bir evde ilan asili olmamasi...
😳😳😳Ben ne yaptim?
Boyum yettigince perdesiz evlerin bos olup olmadiklarini anlamaya calistim.
Simdi soyleyecegim karizmayi cizecek ama olayi abartip cevredeki duvarlarin ve cesitli yukseltilerin uzerine ciktigim oldu.
Bu esnada buyuk cop kovasinin icine dustugum ise kulliyen yalandir. 😂
Uykumu aldigim icin keyfim yerinde.🙃🙂🙃
Sonra cok sevdigim bir sokakta, evinin garajinda arabasini temizlemekte olan 75+ bir hanimin yanina gidip durumumuzu anlattim.
Dedikoduya basladik. Sessiz sessiz ☺️☺️☺️
Meger yan komsusunun hemen yanindaki evin kiracisi yeni bosanmis. 2 gün once kamyon gelmis, ev tamamen bosalmis. Ev sahibi doktormus; orayi kiraya vermek isteyebilirmis.
Bizim bu gibi durumlarda 'evdeki bosanma enerjisi, vs...' aklima gelmedi desem yalan olur da 'kardesim kalmissin sokakta, cocugun okulu acilacak haftaya, batil inanclara kapilmayiver' demezler mi adama 🤣😂🤣
Birazdan Hakan'la oraya gidecegiz... yani bir ev alternatifi daha dogdu🤞
Yarin yine ayni semtte ilk buldugumuz evin sahibi ile bulusacagiz 🤞
Ve yarin geceyarisi Turkiye'ye donecegiz! kizimiza kavusacagiz! Burnumuzda tutuyor!!!
Dun aksamki goruntulu konusmak sonrasi bir agladim, 'Ben donuyorum Hakan, bu gece doneyim...' dedim... Sartlar kimseyi cocuklarindan, sevdiklerinden ayirmasin! 💕🌈💕

Köln Güncesi - Okulun açılışına ramak kala

Ve super haberlerim var!
Yarin o cok begendigimiz ev icin ev sahibi ile gorusmemiz az once iptal edildi.
Ev sahibi evi baskasina kiralamis! Bunu bize aradaki emlakci bir mesaj ile haber verdi.
Biz gecen Cuma gununden beri yarin ev sahibi ile yapacagimiz gorusme icin Koln'de bir otelde kaliyoruz. Hatta en cici giysilerimizi kuru temizlemeye bile verdik bulusma hazirligi iste anlarsiniz ya... Ama kimin umurunda 🙃
Yarina gore planlamistik herseyi; ucak biletimizi bile yarin gorusmeden sonraya aldik, bu yuzden bugun donemiyoruz.🏠
Ha haaa, bu ev ikonunu ben koymadim; tam yazarken pizzam geldi ve sanirim garsona tesekkur ederken yanlislikla tusladim ikona! 'Bu bir isaret miii?'
Gercekten yazdigim gibiyim su anda. Yani ne ofkeliyim, ne uzgun! Hatta, bizim icin cok daha iyi bir alternatif yolda demek ki!!! Diye dusunup heyecanlaniyorum!
Bu aksam Koln'de Internations bulusmasi var, burada yasayan yabancilardan olusan bir grup! Heyooo!
Yarin daha guzel seyler olacak bence!
Simdilik haberler boyle.
Ev hala bulamadik!!! Veeee 29 Agustos'ta Mina'nin okulu acilacak- geri Sayim coktaaan baslamisti.
Cok heyecanli!

Köln Güncesi - 2017

Köln güncesinden iyi haberler:
Nihayet Köln'de 1 aydan biraz fazlaca bir süreyi geride bıraktık. Bu arada neler oldu?
Bir kere, ev bulamamamızın hüsranıyla İstanbul'a dönüşümüzün ardından Hakan tek başına bir Köln çıkartması yaptı. 3 gün içerisinde evimizi buldu, tuttu ve biz jet hızıyla geldik. Geldikten 2 gün sonra Mina'nın okulu açıldı.
Hala alışma sürecinde ve her geçen gün biraz daha iyiye gidiyor. Kendini ifade etmeye başladıkça biraz daha rahatlıyor tabii ki.
Burası çocuk yetiştirmek için harika bir yer.
"Çocuk cenneti" demişti Mina.
Bir haftasonu Phantasia Land'e gittik, Disneyland'ın mininminnoş bir versiyonu.
Başka bir haftasonu büyük Hayvanat Bahçesi; bir diğerinde Aqualand - kapalı bir su oyunları, havuz-park alani...
Bunun dışında okul çıkışında, eve gelirken yakınlardaki çiftliklerden birinde durup keçileri beslemek, taze süt ve peynir; bahçeden sebze ve meyveler almak mümkün.
Bir diğer alternatif de Vahşi Park'a gidip ceylanları, geyikleri, keçileri, horozları, tavukları, ördekleri doğal ortamlarında elle beslemek...Adı Vahşi Park da olsa, hayvanlar çocuklara o kadar alışmışlar ki yanlarına gelip kendilerini sevdiriyorlar; ellerinden yemlerini yiyorlar.
Hatta bir seferinde, Mİna geyikle öpüşürken geyiğin boynuzu Mİna'nin yanagina çarptı 
Güzel olan, bunlara ulaşmak için sadece 10-20 dakikalık mesafeler katetmenin yeterli olması...
Daha da güzel olanı, herkesin buralara erişebileceği bir altyapı ve sistemin olması... Her gelir grubundan herkesin çocuğu aynı imkanlardan yararlanabiliyor. Var mı daha ötesi?
Köln'de hayat şu ana kadar gayet güzel.

Mina'nın Diş Perisi



Dün Mina'nın 6. yaş gününde, ilk dişi düştü!
Mina için büyük olay!
Son bir yıldır, arkadaşlarının dişlerinin düşmesine tanıklık edip dört gözle bekliyordu diş perisinin kendisine uğramasını.
Canımın içi!
...
Dün sabah Mina'nın yanında uyanmışım, tembel tembel geriniyoruz. Bir yandan da Mina bir kaç gündür sallanan dişi ile oynuyor.
Pıt, diş elinde kaldı!
Aman, Mina'dan mutlusu yok! Havalara uçuyor!
Hemen  bir diş perisi organizasyonu yapmak lazım.
Nedense, kim, nasıl, ne zaman anlattı bilmiyorum ama bir diş perisi hikayesidir gidiyor evde.
Diş düştüğüne göre, o gecenin sabahında Mina uyandığında yastığının altında bir hediye bulmalı.
...
Dün sabah Mina'nın teyzesi, anneannesi, kahvaltıya gelen arkadaşları ile birlikte, Mina'ya ufak bir pasta kesip asıl gününde doğum günü kutlamasını yaptık. Babası gelince, daha planlı bir parti yapma niyetindeyiz, o nedenle dünkü sembolik bir tören.
Ardından deniz, kum, güneş ve akşamına Çeşme lunaparkında eğlenmece. Çeşme çarşısında kısa bir tur, o sırada, Mina'ya hediyelik eşyalar satan bir tezgahtan bir bileklik, bir yüzük...
Ve eve dönüş.
Gece yarısı olmuş.
Yastığın altına hediye kısmı eksik.
Ama çok uykum var.
Hemen yatıyorum.
O sırada Hakan arıyor. Mina'nın dişi çıktığı için o da heyecanlı.
Mina, öğleden sonra uyuduğu için hala uyanık ve babası ile konuşabiliyor. Diş olayı mühim tabi...Ve babası, benim sürpriz yapmak için her fırsatı değerlendirdiğimi bildiğinden Mina'ya "Bakalım sabah diş perisi ne getirecek" diyerek, sabah etkinliğini "olmazsa olmaz" hale getiriyor.
Ve benim çok uykum var.
Ve ben uyuyorum hemen.
Öyle uykuluyum ki, "sabah 9'a kadar uyuyabilsem..." diye geçiriyorum aklımdan, ne olursa olsun, sabah 7.30 civarı, çoğunlukla da öncesinde uyanan Mina'ma rağmen...
...
Tabi bu tabloda, Mina uyanmadan yastığının altına bir şey koymak kolay olmayacak. En önemlisi, elde koyacak bir şey yok! Evden bir şeyler uydursam... Mina'nın daha önce görmediği, onu keyiflendirecek bir şeyler olmalı...
...
Sabah 7 olmadan uyanıyorum.
Yataktan fırlıyorum.
Mina'ya diş perisi ne getirsin.
Oraya buraya bak, yok yok yok.

Ne uyduracağım?
Neyse ki dün teyzesi Mina'ya bir diş perisi mizanseni ile güzel bir şeyler çiziktirmişti. Çok eğlenceli bir kartpostala dönüştü!
Hemen onu alıyorum ve koyuyorum yastığının altına.
Bir işaret var, diş perisinin uğradığına dair bir işaret!
Şimdi, Mina uyanmadan bir hediye bulmam lazım! Yastığın altına girecek bir hediye...
Atlıyorum bisiklete, Alaçatı sokaklarındayım.
Her yer kapı duvar.
Kimsecikler uyanmamış.
...
Pedala kuvvet, buluveriyorum kendimi Koçlu Marketin önünde. Açık!
ve tam da kapıda bir stand var.
Standda, bana bakan bir sürpriz kutusu! Şöyle yuvarlak, kafam kadar bir top, güzelce ambalajlanmış, içinde de sürprizler!
Hemen kapıyorum, kasaya doğru gittiğimde, minik sürpriz toplar görüyorum bu sefer!
İşte bu!
Onları da aldım.
Hemen gerisin geri eve dönüyorum!
Umarım Mina uyanmamıştır...
Ev ahalisi duymasın diye bahçe kapısından giriyorum.
Minik sürpriz topları ağaçlara ve bitki demetlerinin içlerine saklıyorum.
Yukarı, Mina'nın odasına parmak uçlarıma basarak çıkarken, Mİna'nın sesini duyuyorum:
"Aaa, diş perisi mi getirmiş anneanne!
Aaa, bu senin kolyen!
Bana da mı aynı kolyeden getirmiş!!!
yaşasın!" diye sevinçle bağırıyor tatlım.
Elinde de teyzesinin, önceki gün hazırladığı diş perisi kartı!
Ben de hemen kutlamaya katılıyorum ve "Mina, bahçede de var sürprizler!" diyorum.
Gözleri parlıyor bizimkinin ve jet gibi koşuyor bahçeye!
İlk topu buluyor, içinden sürprizleri çıkarıyor.
İkinci topu da aynı şekilde ve sonunda büyük üçüncü topu da bulup içinden çıkanlarla oynamaya başlıyor.
Ohhh, anneannenin kolyesi, teyzenin kartı, sürpriz toplarla...diş perisi hikayesi tamamlannıyor!
Mina çok mutlu!
Son dakika organizasyonu hayat kurtarıyor!
Teşekkür ediyorum!
Aileme, evrene, markete!!!
Seni seviyorum!





















Neler Oluyor Benim Kızıma? Onu Bu Hale Ben Mi Getirdim Yoksa?

"Anneee, seni görmek istemiyorum."
"Anne, seni hiç sevmiyorum."
"Yanımdan git!"
"Seni istemiyorum!"
"Neden Mina, ben yanında olunca ne hissediyorsun?" diye sordum.
"Kızgınlık"... dedi.

Bugün Esra'ya telefonda dedim ki "biliyor musun, Mina beni sevmediğini söylüyor, yanında istemiyor, en sevdiği şey minişlerini konuşturmak "haydi beraber konuşturalım" diyorum, "ben istemiyorum, sen istersen konuştur" diyor".

"Bence Alaçatı'ya beraber gidin, anne-kız" dedi Esra. "Başka kimse olmasın yanınızda. Beraber vakit geçirin..."

Bir an duraksadım. Yapamam. "Ben onunla yalnız kalamam ki, bundan kaçıyorum zaten. Tahammülüm yok. Psikolojik olarak onunla yalnız kalacak durumda değilim. Hem yemek pişirmeyi bilmiyorum ben..." diye sıraladım.

"O zaman sana açıkça bir şey söyleyebilir miyim?" diye sordu Esra.
"Tabii ki, lütfen" dedim.
"Bence Mina'nın değil, senin birine danışman iyi olabilir" dedi.
...
Bamm...

Bundan 3,5 yıl önce, Mina yaklaşık 14 aylıkken, onu emzirmeyi bıraktığım dönemde psikiyatriste gitmeye başlama nedenim buydu zaten. Mina'ya zarar vermemek. Gerginliğimle onu boğmamak, sıkmamak, dengesini bozmamak.

Esra da yakın zamanda kızı ile bir pedagoga gitmeye başlamış, çok memnun kalmış ve bana da tavsiye etmişti. Ben de "yeri uzak, gerekten gerek var mı acaba" diye düşünürken, Mina ile ilişkimizdeki gerilim tırmandı.

Aslında herşey tam 1 hafta içerisinde oldu.

Amerika'ya Orlando Disneyland'a gittik, Mina, ben ve babası. Tam 11 gün beraberdik üçümüz. Tatildeydik. Mina doğduğundan beri hayatımızda yardımcı ablamız, anneannemiz olduğu için, bu tatil farklıydı. Bizbize...
Benim yer yer gerildiğim zamanlar oldu; Hakan'ın da... Çoğunlukla Mina'nın şımarmasından kaynaklanan durumlardı bunlar. İstediğinde ısrar etmesi, elde edemeyince ağlamaya başlaması, yaygara koparması gibi...
Sonra babamızı Amerika'da bırakıp Mina ike ikimiz Türkiye'ye döndük.
Aynı sıralarda bakıcı ablamız da izindeydi, dolayısı ile evimize gitsek Mina ile ikimiz başbaşa kalacaktık. Ben de anneannemize gittim hemen. Daha eve uğramadan, valizlerle soluğu anneannede aldık.
Teyzemiz de orada olduğundan Mina çok mutluydu. Hem teyzesini hem de anneannesini çok özlemişti. Ben de 10 gün Mina ile iç içe olmaktan bunalmış bir halde, kendimi sokağa attım; annemlere "nefes almam gerek" diyerek...
Bu şekilde babamız Amerika'dan gelene kadar anneannemizdeki yaşantımıza devam ettik. Hatta bu arada bakıcı ablamız izinden döndü ve o da bizim yanımıza anneanneye geldi.
Anneannemizde geçen günler boyunca Mina bana karşı çok düşmanca davrandı. Uzak ve mesafeliydi. Sözleri ile de ifade etti benimle olmak istemediğini.
Yine de ara ara, uykudan önce ona kitap okumam için yanıma geldiği oldu. Boynuma sarılıyordu böyle zamanlarda. Sonra yatağında biraz kitap okuyorduk ve Mina bir anda sanki bir şey hatırlamış gibi, "sen git artık, babam gelsin..." diyordu, çok net ve kararlı bir şekilde.
Bir ara "Mina bana neden bu şekilde davranıyorsun" diye sorduğumda, "çünkü sen her şeye karışıyorsun" dedi. "Neye karışıyorum Mina?" diye sorduğumda da "teyzeme, babama..." dedi.
Anneannede kaldığımız akşamlardan birinde, Mina'yı teyzesi ile birlikte lunaparka götürdük. Teyzesi Mina'ya söz vermişti, bu yüzden çıkıp gittik lunaparka.
Mİna teyzesi ile bir şeylere binmeye başladı. Sırada çarpışan arabalar vardı.
Ona da bindiler.
Ben de bir sandalyede oturmuş onlara bakıyordum uzaktan.
Sonra çarpışan arabaların olduğu platforma yaklaştım ve baktım ki çok sert çarpıyorlar. Mina'ya göre değil. Teyzesi eğleniyor görünüyordu, Mina ise daha sakin, sanki sert çarpmalardan hafif tedirgin gibiydi. Ben teyzesine seslendim durduğum yerden, "boynunu tut, hiç uygun değil bu, dikkat" gibi bir şeyler söyledim. Sonunda zaman dolup indiklerinde de, "Sinem'cim bu hiç Mina'nın yaşına uygun değil, çok sert, yaralanabilir; Mina için tehlikeli..." demeye çalıştım. Sesim yüksek ve hareketlerim endişeli idi. Zaten ortam da çok gürültülüydü. Sinem ise gayet sakin "Eylemcim herkes bindirmiş, öyle olsa bindirmezler..." gibi bir şeyler söyleyince, ben kısa devre yaptım. Yine aynı şeyleri tekrar ederken daha sert bir tonda, "buradakilerin hepsi geri zekalı, bana onları örnek verme; ..." gibi kırıcı ifadeler ve yükselen bir nabızla devam ettim. Sinem de geri adım atmadı. Oysa tek beklediğim, "haklısın, sertmiş...bir daha dikkat edelim" gibi bir şeylerdi. O da savunmaya devam edince, "sana nasıl emanet edeyim bir daha?" diye bağırdım. O da ağlayarak "Etme o zaman.. etmeee!" dedi ve çekip giderken, ben de "hadi bakalım, yürü git karşımdan..." diyordum.
...
Mina tüm bunlara tanık oldu.
"Anne başım acımadı, koltuk yumuşaktı, teyzemin bindirdiği tehlikeli şey canımı hiç yakmadı..." diyordu.

Bu hadiseden sonra, eve gittiğimiz günün ertesi, Mina beni anneme şikayet etmiş. Sonra da "Anneanne, annem teyzemi üzdü, ona kızacak mısın?" demiş.

Ve bir süre sonra da bana "sen her şeye karışıyorsun" diyecekti...

İçim şişti sanırım. Şu anda içim şişti.

Mina sadece 5 yaşında bir çocuk ve bana bir dolu mesajı var.















İnsanlara adanan hayatlar - 32 yaşında bir doktor

Kimse bana Türkiye'de sağlık reformundan söz etmesin.
Kimse bana "adamlar geldiler, herkes hastanelerde tedavi oluyor artık" demesin.
Doktorlarımız ölüyor arkadaşlar, doktorlarımız can çekişiyor!

Arkadaşımın ablası.
32 yaşında.
Acil doktoru.
Bir devlet hastanesinde çalışıyor.
Üst üste nöbetler, hiç boşluk bırakmadan yağan hastalar, imkansızlıklar içinde yerine getirilmeye çalışılan sorumluluklar...
tüketiyor, üzüyor, hele o çocuk hastalar yok mu? Kahrediyor...
Kaybettiği her hasta ile ömründen ömr gidiyor...

Öyle bir noktaya geliyor ki, kaldıramıyor ama yılmıyor...
Devam...
Hizmete devam, iyileştirmeye devam...

Çok başarılı, hastanede parmakla gösteriliyor, insanlar taa nerelerden geliyorlar, "onun çocuğumu iyi etti, benimkine de yardım et" diyerek.
Hepsine kucak açıyor, hepsine koşuyor.

Öyle yoğun ki gelen popülasyon, bir yandan, "benim hastama bakacaksın!" diye boğazına sarılanlar, bir yandan sessizce bekleyip medet umanlar... Hepsine yetişmeye çalışıyor.
Bitiyor, tükeniyor...
Ama durmak yok, pes etmek yok, devam!

Bu halini görenler ona Ankara'da masa başı işi öneriyorlar.
Kabul etmiyor.
Adamış, adanmış,
Yemin etmiş insanlara hizmet etmeye...

Sonra bir gece olan oluyor...
Çok yorgun, hali yok ama nöbette.

Arkadaşına çok yorgun olduğunu söylüyor.
Serum taktırıp kendine gelmeye çalışacağını...
Uzanıyor, serum kolunda,
biraz dinlenmeye çalışıyor...

...

Arkadaşı on dakika sonra nasıl olduğunu görmek için geri geldiğinde,
bir debakıyor ki,
nefes almıyor...
...

Nefes almıyor, on dakika geçmiş...

...

Neeeefeees...

...

2 hafta geçti aradan.
Hala orada yatıyor.
Sadece nefes alabilir hale geldi,
Beyinde hasar büyük,
çok büyük...
Durumu iyi değil...
Ailesi perişan...

Hayali Somali'ye gidip oradaki çocuklara hizmet etmekti.
Eylül'de...

Hayali, insanlar için çalışmaya devam etmekti...

...
















Hakan'ın rüyası...


Hakkuşum dün gece rüyasında annesiyle babasını görmüş.
Bir arabadalarmış.
Sanki hayatta gibilermiş.
Hakan konuşmuş onlarla.
Babası keyifli görünüyormuş, annesi mahsunmuş biraz.
Sonra "haydi hoşça kal" deyip gitmişler.
Hakan arkalarından epey koşmuş.
Onları sevdiğini söylemek için...
Koşmuş, koşmuş,
sonra babası bir anda U dönüş yapmış.
Hatta arkasındaki kamyon şoförü "buradan dönülür mü!?" diye çıkışmış.
Eliyle işaret etmiş babası, "git yoluna" der gibi;
Hakan da "Kusura bakma usta..." gibi bir şeyler söylemiş şoföre.
"Eee, söyleyebildin mi onları sevdiğini?" diye sordum.
"Söyleyemedim, kamyon falan araya girince kaynadı..." dedi.
...
Yanaklarımdan aşağı süzüldü yaşlar minik minik...
...
Onlar hayattayken daha mı çok söylesek sevdiğimizi?
Hayattayken kıymet bilsek...
...
Canım kocam, bir tanem,
sabır diliyorum sana; kolay değil yaşadıkların...
sana daha çok destek olabilsem...

seni seviyorum...!!!

İçimizdeki Gücü Uyandırma Yolculuğu...



Bazen mutluluktan havalara uçacak gibi olurum, sebepsiz olduğu zamanlar vardır bu halimin.
O sabahlar içimdeki sonsuz yaşam ateşi ile uyanırım; kanım kaynar, kabıma sığamam, güzelliklerle dolup dolup taşacakmışım gibi gelir... "Taşsam da herkese bulaşsa" derim, gerçekten dilerim bunu!
İşte o hali, sanki bir frekans olarak düşünsek de hep o frekansta kalsak diye geçer aklımdan.
Olur mu olur. Neden olmasın?

Biz kadınlar buluşunca, YenidenBizce konuşmaya başlayınca, bu enerji doluyor ortama. Hepimizi sarıyor, sarmalıyor, yüreklerimizi ısıtıyor ve çoğalıp yayılıyor...

Sevgili Elyan, Sevgili Füsun, iyiliğe, saflığa ve güzelliğe giden bir hayat yolunun dönüm noktalarındaki şapeller gibisiniz. Işık saçıyorsunuz, huzur veriyorsunuz; yalnız olmadığımızı hatırlatıyor, sevgiyle kucaklıyorsunuz.

sevgiyle kalın,
Eylem