Bugünlerde hayat epey hareketli...

Ne yoğun günler...
Pazar akşamı eğitim için Antalya'ya gittik Elif'le.
Pazartesi ve Salı eğitimler, paylaşımlar, yeni insanlar, tertemiz yürekler!
Çarşamba önemli bir toplantı, şeker bir yönetici, sıradışı, babacan, tonton, hayat dolu...
Ardından Andres'le sınav sonuçlarımın değerlendirmesi...İşini bu kadar ciddiye alması, bu kadar iyi yapması takdiri hakediyor!
Sonrasında bizim tiyatro ekibi buluşması, Ortaköy House Cafe ve Çaydanlık'ta keyifli sohbetler...Serpil Tangoevim'i açtı, heyecan dorukta, bu ilk girişim, hayatının tangosu nasıl olacak bakalım...
Tangodramadan bahsediyor, tango ile drama birlikte...Neden olmasın???
Ve sonunda Afife Jale Sahnesi'nde Spontanite Tiyatro...
Yoğun bir gece, hisler karmaşık, ilk deneyim olduğundan rezistansım var, algılarım açık değil sanki, sahnedekiler pek bir şey ifade etmiyor, içine giremedim, dahil olamadım...Ama ilginç. Bir kez daha gidebilirim. Belki daha efektif olur.
Bugün ise tüm gün eğitim. Yarın ve ondan sonraki gün de...
Keyifli gidiyor hayat.
Her eğitimde farklı açılımlar oluyor hayatımda sanki.
Böyle devam ederse guru olurum herhalde...
Güzellll :)

Tüküren tükürene...

Bu sabah atladım arabaya Taksim'e gidiyorum. Bizim Hasdal yolunda, önümde giden arabanın şoföründe bir kıpırdanmalar oluyor falan derken, adamın camını açıp dışarı tükürdüğünü, saniyesinde tükürüklerin benim camıma yapıştığını gördüm!
Böööööö!
Yuh diyorum, yuh ve daha pek çok şeyler diyorum bu insanlara!
Tabi bastım kornaya yine, yanından geçerken de "lanet olsun senin gibi adama" diyerek elimle "Pöh! Canın cehenneme" hareketi yaptım. Küfürlü bir hareket değil arkadaşlar, parmak da değil, el sallama şeklinde :)
Yine kibarlığı elden bırakmıyorum yani...
Ya ne acaip bir milletiz, yayası yürürken tükürür, araba kullananı camını açar tükürür...Hoş bu sonuncuya ilk defa şahit oldum. Umarım utanmıştır yaptığından. Sersem herif!

İspanyolca'yı kıvırıyoruz, sınav sonuçları canavar!

Olaaaa, İspanyolca ikinci kur atlama sınavından 9 almışım!
Geçen kur tam not almıştım 10, bu kur 1 puan düşüş var.
Her kur 1 puan düşerse, 5. kurdan sonra puanım 5'in altına düşer ve aynı kurda sayıklamaya başlarım :)

İşte Eylem'in kompleks düşünce yapısı!

Yok, bunu sadece yazarken icat ettim inanın, yoksa halimden çok memnunum!
Çalıştım da Allah için.
Benim çalışma standartlarımın altında bir efor olsa da, emek var, var, var...

Hatta, Mi Biografia diye bir prezentasyon bile hazırladım İspanyolca.
Ne keyif aldım ama içini doldururken!

Sonra da Zelda'nın evinde sözlü olduk.
Zelda'nın güzelim terasında, harika bir sefarad yemekleri sofrasında, İspanyolca hocamız Andres'le bütün bir gün sohbet ettik.
Zelda bizim kursun canavarı, "numero uno"su.

Que divertido!

Anlar önemli...

Sevdiğim bir arkadaşımın babası aniden rahatsızlanıyor.
Teşhis koyamıyorlar bir süre.
Yurtdışındaki nobel ödüllü akademisyenlerle, doktorlarla görüşmeler başlıyor bir yandan.
Çok nadir görülen bir hastalıkmış meğer.
1 ay gibi kısa bir sürede görme, konuşma, yürüme gibi çok temel bir takım fonksiyonlarını kaybetmeye başlıyor.
Yoğun bakıma alıyorlar.
Tedavisinin mümkün olmadığı söyleniyor.
...
Hayatın böyle bir yüzü de olduğunu unutmamak gerekiyor sanırım.
Anı gerçekten iyi yaşamak lazım.
Sağlık çok önemli.
Mutluluk çok önemli.
Olmazsa olmazlarımız...
...
Bugün arkadaşımla konuşurken gerçekten çok üzüldüm.
...
"Tedavisi yok" demişler...
...
"Bir umut diyorum" yine de,
bakarsınız bir mucize olur...
Dilerim...

İspanyolca 2. kur bitti - 3. kura başla ve tam gaz devam et :)

Hayatımda verdiğim ve doğruluğundan emin olduğum 3 karar var:

1. Kardeş istemiş olmak
2. Hakan'la evlenmiş olmak
3. İspanyolca öğreniyor olmak

Bu kadar net olabilmek hoşuma gitti.
İnsan gerçekten inandığı birşeyleri yapınca böyle olabiliyor demek ki...
Şimdi yine konuyu işe getireceğim ve diyeceğim ki "Demek ki bana uygun işi hala yapmamışım ben"
yoksa listede olurdu.

İspanyolca'da 8 kur var tamamlamam gereken ve şu anda tam dörtte biri bitti!

Ne mutlu bana :)

la vie en rose...Göztepe Benzinci'de...

Cumartesi, deli Bağdat Caddesi trafiğinden kaçmışım, benzinim bitmek üzere olduğu için Göztepe benzincideyim.
Kredi kartımla ödeme yapmak için bekliyorum sırada.
Her yer kalabalık.
Dışarıda bir curcunadır gidiyor.
Benzinciye bir polis memuru giriyor. Pek bir sert bakışlı, etrafı kolaçan ediyor ama belli bir amaçla değil, daha çok biraz zaman öldürmek ister gibi...Seçtiği yer neden bir benzinci bilemiyorum, belki de birileriyle buluşacak burada...
Ve ben böyle canımdan bezmiş beklerken, bir anda "la vie en rose" çalmaya başlıyor...
Bayılırım...
Özellikle de "Jeux d'enfants" filmine çok yakışmıştı!!!
Bir de bakıyorum ki bu bir cep telefonunun zil sesi.
Ve telefon da sert bakışlı polis memuruna ait.
Ne hoş bir kontrast!
Nefis bir an...
Telefonu açıp cevap verene kadar şarkının tadını çıkarıyorum...
Dinlemeyeli bir hayli zaman olmuş.
Güzel geldi.
Az önce o anı hatırlayıp yine dinledim.
Her dinlediğimde gözlerim doluyor.
İçime böylesine işleyen bu şarkı benim hüzünlerimi mi yoksa içimde taşıdığım genlerden gelen hüzünleri mi tetikliyor acaba...
Çok güzel...
Hem hüzünlü hem de çok mutluyum bu şarkıyı dinlerken...

Nasıl gelişeceğiz acaba?

Haftasonu Erenköy Ethem Efendi Caddesi'nde, sokakta karşıdan karşıya geçerken yere tüküren bir kadın gördüm.
Hayatımda ilk defa şahit oldum böyle bir şeye.
Hani erkeklere alışmıştık da, kadınlar da başladıysa işimiz çok demektir.
Uyarsam utanır mıydı acaba yaptığından?
Bilemedim. Ar duygusunu kaybetmiş bir hayli insana rastlar oldum etrafta....

Quizas, quizas, quizas

Siempre me te pregunto
Que cuando, como y donde
Tu siempre me respondes
Quizas, quizas, quizas

Y asi pasan los dias
Y yo desesperando
Y tu tu contestando
Quizas, quizas, quizas

Estas perdiendo el tiempo
Pensando, pensando
Por lo que mas tu quieras
?Hasta cuando?, ?hasta cuando?

...

ezberlediğim ilk ispanyolca şarkı :)
internette Nat King Cole versiyonunu dinleyerek ezberledim
ben de kadife gibi söylüyorum, yumuşacık...

güzel olan şarkının sözlerinin de anlaşılır olması
şu ana kadar öğrendiğim "zaman"larda olduğu için...

Me encanta espanol!

Seviyorum İspanyolca öğrenmeyi.
Henüz yolun başındayım.
8 kurluk eğitimin 2. kuru haftaya bitiyor.
Şu sıralar, aslında tam olarak bugün itibariyle 2. kurun başından başladım tekrara.
Çalışıyorum aynı öğrencilik yıllarımdaki gibi.
İnsanın kendi için birşeyler yapması ne acaip bir şey. Çok güzel, çok verimli olduğumu ve somut bir yol aldığımı görüyorum!
Kursun ilk günlerinde müthiş yabancı gelen bir çok şey şu anda bir şekilde tanıdık, yakın...
Aslında şöyle psikolojik bir durum da var: Ben kursun daha ilk gününden beri sanki bu dili biliyormuşum da unutmuşum gibi hissediyorum.
Reankarnasyona yakın olan yanım mümkün olabileceğini söylüyor. Belki de zamanında İspanyol prensesi idim. (Burada psikolojik bozukluğum olan "prenses sendromu" da tetikleniyor)
Oysa İspanyolca şarkılar dinlemek dışında hayatımın hiç bir döneminde İspanyolca veya ona yakın olduğu söylenen İtalyanca ve Fransızca ile işim olmadı. 
Olsaymış harika olurmuş o ayrı. Gerçekten bana tınısı çok hoş gelen diller bunlar!
İspanyolca'yı bir kıvırayım, belki devam ederim İtalyanca ile...
Dün Ferzan Özpetek'in Serseri Mayınlar'ını seyrettim ve ilk defa iki dilin birbirine ne kadar yakın olduğunu hissettim. Demek ki bunu anlayabilecek kadar bir şeyler kapmışım 2 kurda :)
Tavsiyem, ilginiz varsa, hemen bir dil öğrenmeye başlayın.
Hemen diyorum!
Kaç yaşında olursanız olun, fark etmez.
Ben İngilizce'yi 11 yaşında öğrenmeye başladım ve üniversiteden mezun olana kadar da eğitimim İngilizce devam etti. Yaklaşık 11 yıl, dile kolay.
Ve oldukça iyi bir seviyede, neredeyse anadilim kadar rahat konuşuyorum.
Tam da bu nedenle bir dil daha öğrenmeye cesaretim yoktu, geç kaldığımı düşündüğüm için.
Ama geçen yıl, "ne varmış 35 yaşındaysam, 50 yaşına gelince iyi seviyede İspanyolca konuşuyor olabilirim" diye motive edip kendimi başladım kursa.
İyi ki yapmışım.
Çok memnunum, çooook!

Bahar, bisikletim ve enerjim...

Bugün 30 Mart ve dışarıda nefis bir hava var. Bulutsuz açık mavi bir gökyüzü, güneş, her yer pırıl pırıl parıldıyor!
Mutluyum.
Nasıl bir enerji anlatmayı deneyeyim; şimdi Kemerburgaz'dan koşmaya başlasam Caddebostan sahilyoluna kadar gideceğim sanki!
Nihayet bahar geldi ve en çok da bisiklete binebileceğime seviniyorum. Onca yıl sonra!
Hakan'la Yeşil Bisiklet Gürsel Abi'den koşa koşa gidip aldığımız bisikletlere son 5 yıl içerisinde 5 kere binmedik desem...
Ama hep istedim.
Ve hep bir bahanemiz oldu binmemek için.
Son 4 yıldır doğanın göbeğinde Kemerburgaz'da yaşıyoruz ama yine bisiklete binen yok!
Yok böyle olmayacak kardeşim, ben alıp başımı gideceğim ormana.
Yürüyelim arkadaşlar! Anı çocukken Yıldız'da Sait Çiftçi'nin arkasındaki yolda bindiğimiz gibi binelim bisikletlere!
Yoldan arabalar geçiyormuş ne yazar.
Hem anneler de bağırmaz artık arkamızdan "Dikkatli ol, yavaş git, düşme" diye...
Rahatız yani :)
Yaşasın güzel havalar!
Yaşasın özgürlük!
Seni seviyorum kocam!