Olaaaa, İspanyolca ikinci kur atlama sınavından 9 almışım!
Geçen kur tam not almıştım 10, bu kur 1 puan düşüş var.
Her kur 1 puan düşerse, 5. kurdan sonra puanım 5'in altına düşer ve aynı kurda sayıklamaya başlarım :)
İşte Eylem'in kompleks düşünce yapısı!
Yok, bunu sadece yazarken icat ettim inanın, yoksa halimden çok memnunum!
Çalıştım da Allah için.
Benim çalışma standartlarımın altında bir efor olsa da, emek var, var, var...
Hatta, Mi Biografia diye bir prezentasyon bile hazırladım İspanyolca.
Ne keyif aldım ama içini doldururken!
Sonra da Zelda'nın evinde sözlü olduk.
Zelda'nın güzelim terasında, harika bir sefarad yemekleri sofrasında, İspanyolca hocamız Andres'le bütün bir gün sohbet ettik.
Zelda bizim kursun canavarı, "numero uno"su.
Que divertido!
Anlar önemli...
Sevdiğim bir arkadaşımın babası aniden rahatsızlanıyor.
Teşhis koyamıyorlar bir süre.
Yurtdışındaki nobel ödüllü akademisyenlerle, doktorlarla görüşmeler başlıyor bir yandan.
Çok nadir görülen bir hastalıkmış meğer.
1 ay gibi kısa bir sürede görme, konuşma, yürüme gibi çok temel bir takım fonksiyonlarını kaybetmeye başlıyor.
Yoğun bakıma alıyorlar.
Tedavisinin mümkün olmadığı söyleniyor.
...
Hayatın böyle bir yüzü de olduğunu unutmamak gerekiyor sanırım.
Anı gerçekten iyi yaşamak lazım.
Sağlık çok önemli.
Mutluluk çok önemli.
Olmazsa olmazlarımız...
...
Bugün arkadaşımla konuşurken gerçekten çok üzüldüm.
...
"Tedavisi yok" demişler...
...
"Bir umut diyorum" yine de,
bakarsınız bir mucize olur...
Dilerim...
Teşhis koyamıyorlar bir süre.
Yurtdışındaki nobel ödüllü akademisyenlerle, doktorlarla görüşmeler başlıyor bir yandan.
Çok nadir görülen bir hastalıkmış meğer.
1 ay gibi kısa bir sürede görme, konuşma, yürüme gibi çok temel bir takım fonksiyonlarını kaybetmeye başlıyor.
Yoğun bakıma alıyorlar.
Tedavisinin mümkün olmadığı söyleniyor.
...
Hayatın böyle bir yüzü de olduğunu unutmamak gerekiyor sanırım.
Anı gerçekten iyi yaşamak lazım.
Sağlık çok önemli.
Mutluluk çok önemli.
Olmazsa olmazlarımız...
...
Bugün arkadaşımla konuşurken gerçekten çok üzüldüm.
...
"Tedavisi yok" demişler...
...
"Bir umut diyorum" yine de,
bakarsınız bir mucize olur...
Dilerim...
İspanyolca 2. kur bitti - 3. kura başla ve tam gaz devam et :)
Hayatımda verdiğim ve doğruluğundan emin olduğum 3 karar var:
1. Kardeş istemiş olmak
2. Hakan'la evlenmiş olmak
3. İspanyolca öğreniyor olmak
Bu kadar net olabilmek hoşuma gitti.
İnsan gerçekten inandığı birşeyleri yapınca böyle olabiliyor demek ki...
Şimdi yine konuyu işe getireceğim ve diyeceğim ki "Demek ki bana uygun işi hala yapmamışım ben"
yoksa listede olurdu.
İspanyolca'da 8 kur var tamamlamam gereken ve şu anda tam dörtte biri bitti!
Ne mutlu bana :)
1. Kardeş istemiş olmak
2. Hakan'la evlenmiş olmak
3. İspanyolca öğreniyor olmak
Bu kadar net olabilmek hoşuma gitti.
İnsan gerçekten inandığı birşeyleri yapınca böyle olabiliyor demek ki...
Şimdi yine konuyu işe getireceğim ve diyeceğim ki "Demek ki bana uygun işi hala yapmamışım ben"
yoksa listede olurdu.
İspanyolca'da 8 kur var tamamlamam gereken ve şu anda tam dörtte biri bitti!
Ne mutlu bana :)
la vie en rose...Göztepe Benzinci'de...
Cumartesi, deli Bağdat Caddesi trafiğinden kaçmışım, benzinim bitmek üzere olduğu için Göztepe benzincideyim.
Kredi kartımla ödeme yapmak için bekliyorum sırada.
Her yer kalabalık.
Dışarıda bir curcunadır gidiyor.
Benzinciye bir polis memuru giriyor. Pek bir sert bakışlı, etrafı kolaçan ediyor ama belli bir amaçla değil, daha çok biraz zaman öldürmek ister gibi...Seçtiği yer neden bir benzinci bilemiyorum, belki de birileriyle buluşacak burada...
Ve ben böyle canımdan bezmiş beklerken, bir anda "la vie en rose" çalmaya başlıyor...
Bayılırım...
Özellikle de "Jeux d'enfants" filmine çok yakışmıştı!!!
Bir de bakıyorum ki bu bir cep telefonunun zil sesi.
Ve telefon da sert bakışlı polis memuruna ait.
Ne hoş bir kontrast!
Nefis bir an...
Telefonu açıp cevap verene kadar şarkının tadını çıkarıyorum...
Dinlemeyeli bir hayli zaman olmuş.
Güzel geldi.
Az önce o anı hatırlayıp yine dinledim.
Her dinlediğimde gözlerim doluyor.
İçime böylesine işleyen bu şarkı benim hüzünlerimi mi yoksa içimde taşıdığım genlerden gelen hüzünleri mi tetikliyor acaba...
Çok güzel...
Hem hüzünlü hem de çok mutluyum bu şarkıyı dinlerken...
Kredi kartımla ödeme yapmak için bekliyorum sırada.
Her yer kalabalık.
Dışarıda bir curcunadır gidiyor.
Benzinciye bir polis memuru giriyor. Pek bir sert bakışlı, etrafı kolaçan ediyor ama belli bir amaçla değil, daha çok biraz zaman öldürmek ister gibi...Seçtiği yer neden bir benzinci bilemiyorum, belki de birileriyle buluşacak burada...
Ve ben böyle canımdan bezmiş beklerken, bir anda "la vie en rose" çalmaya başlıyor...
Bayılırım...
Özellikle de "Jeux d'enfants" filmine çok yakışmıştı!!!
Bir de bakıyorum ki bu bir cep telefonunun zil sesi.
Ve telefon da sert bakışlı polis memuruna ait.
Ne hoş bir kontrast!
Nefis bir an...
Telefonu açıp cevap verene kadar şarkının tadını çıkarıyorum...
Dinlemeyeli bir hayli zaman olmuş.
Güzel geldi.
Az önce o anı hatırlayıp yine dinledim.
Her dinlediğimde gözlerim doluyor.
İçime böylesine işleyen bu şarkı benim hüzünlerimi mi yoksa içimde taşıdığım genlerden gelen hüzünleri mi tetikliyor acaba...
Çok güzel...
Hem hüzünlü hem de çok mutluyum bu şarkıyı dinlerken...
Nasıl gelişeceğiz acaba?
Haftasonu Erenköy Ethem Efendi Caddesi'nde, sokakta karşıdan karşıya geçerken yere tüküren bir kadın gördüm.
Hayatımda ilk defa şahit oldum böyle bir şeye.
Hani erkeklere alışmıştık da, kadınlar da başladıysa işimiz çok demektir.
Uyarsam utanır mıydı acaba yaptığından?
Bilemedim. Ar duygusunu kaybetmiş bir hayli insana rastlar oldum etrafta....
Hayatımda ilk defa şahit oldum böyle bir şeye.
Hani erkeklere alışmıştık da, kadınlar da başladıysa işimiz çok demektir.
Uyarsam utanır mıydı acaba yaptığından?
Bilemedim. Ar duygusunu kaybetmiş bir hayli insana rastlar oldum etrafta....
Quizas, quizas, quizas
Siempre me te pregunto
Que cuando, como y donde
Tu siempre me respondes
Quizas, quizas, quizas
Y asi pasan los dias
Y yo desesperando
Y tu tu contestando
Quizas, quizas, quizas
Estas perdiendo el tiempo
Pensando, pensando
Por lo que mas tu quieras
?Hasta cuando?, ?hasta cuando?
...
ezberlediğim ilk ispanyolca şarkı :)
internette Nat King Cole versiyonunu dinleyerek ezberledim
ben de kadife gibi söylüyorum, yumuşacık...
güzel olan şarkının sözlerinin de anlaşılır olması
şu ana kadar öğrendiğim "zaman"larda olduğu için...
Que cuando, como y donde
Tu siempre me respondes
Quizas, quizas, quizas
Y asi pasan los dias
Y yo desesperando
Y tu tu contestando
Quizas, quizas, quizas
Estas perdiendo el tiempo
Pensando, pensando
Por lo que mas tu quieras
?Hasta cuando?, ?hasta cuando?
...
ezberlediğim ilk ispanyolca şarkı :)
internette Nat King Cole versiyonunu dinleyerek ezberledim
ben de kadife gibi söylüyorum, yumuşacık...
güzel olan şarkının sözlerinin de anlaşılır olması
şu ana kadar öğrendiğim "zaman"larda olduğu için...
Me encanta espanol!
Seviyorum İspanyolca öğrenmeyi.
Henüz yolun başındayım.
8 kurluk eğitimin 2. kuru haftaya bitiyor.
Şu sıralar, aslında tam olarak bugün itibariyle 2. kurun başından başladım tekrara.
Çalışıyorum aynı öğrencilik yıllarımdaki gibi.
İnsanın kendi için birşeyler yapması ne acaip bir şey. Çok güzel, çok verimli olduğumu ve somut bir yol aldığımı görüyorum!
Kursun ilk günlerinde müthiş yabancı gelen bir çok şey şu anda bir şekilde tanıdık, yakın...
Aslında şöyle psikolojik bir durum da var: Ben kursun daha ilk gününden beri sanki bu dili biliyormuşum da unutmuşum gibi hissediyorum.
Reankarnasyona yakın olan yanım mümkün olabileceğini söylüyor. Belki de zamanında İspanyol prensesi idim. (Burada psikolojik bozukluğum olan "prenses sendromu" da tetikleniyor)
Oysa İspanyolca şarkılar dinlemek dışında hayatımın hiç bir döneminde İspanyolca veya ona yakın olduğu söylenen İtalyanca ve Fransızca ile işim olmadı.
Olsaymış harika olurmuş o ayrı. Gerçekten bana tınısı çok hoş gelen diller bunlar!
İspanyolca'yı bir kıvırayım, belki devam ederim İtalyanca ile...
Dün Ferzan Özpetek'in Serseri Mayınlar'ını seyrettim ve ilk defa iki dilin birbirine ne kadar yakın olduğunu hissettim. Demek ki bunu anlayabilecek kadar bir şeyler kapmışım 2 kurda :)
Tavsiyem, ilginiz varsa, hemen bir dil öğrenmeye başlayın.
Hemen diyorum!
Kaç yaşında olursanız olun, fark etmez.
Ben İngilizce'yi 11 yaşında öğrenmeye başladım ve üniversiteden mezun olana kadar da eğitimim İngilizce devam etti. Yaklaşık 11 yıl, dile kolay.
Ve oldukça iyi bir seviyede, neredeyse anadilim kadar rahat konuşuyorum.
Tam da bu nedenle bir dil daha öğrenmeye cesaretim yoktu, geç kaldığımı düşündüğüm için.
Ama geçen yıl, "ne varmış 35 yaşındaysam, 50 yaşına gelince iyi seviyede İspanyolca konuşuyor olabilirim" diye motive edip kendimi başladım kursa.
İyi ki yapmışım.
Çok memnunum, çooook!
Henüz yolun başındayım.
8 kurluk eğitimin 2. kuru haftaya bitiyor.
Şu sıralar, aslında tam olarak bugün itibariyle 2. kurun başından başladım tekrara.
Çalışıyorum aynı öğrencilik yıllarımdaki gibi.
İnsanın kendi için birşeyler yapması ne acaip bir şey. Çok güzel, çok verimli olduğumu ve somut bir yol aldığımı görüyorum!
Kursun ilk günlerinde müthiş yabancı gelen bir çok şey şu anda bir şekilde tanıdık, yakın...
Aslında şöyle psikolojik bir durum da var: Ben kursun daha ilk gününden beri sanki bu dili biliyormuşum da unutmuşum gibi hissediyorum.
Reankarnasyona yakın olan yanım mümkün olabileceğini söylüyor. Belki de zamanında İspanyol prensesi idim. (Burada psikolojik bozukluğum olan "prenses sendromu" da tetikleniyor)
Oysa İspanyolca şarkılar dinlemek dışında hayatımın hiç bir döneminde İspanyolca veya ona yakın olduğu söylenen İtalyanca ve Fransızca ile işim olmadı.
Olsaymış harika olurmuş o ayrı. Gerçekten bana tınısı çok hoş gelen diller bunlar!
İspanyolca'yı bir kıvırayım, belki devam ederim İtalyanca ile...
Dün Ferzan Özpetek'in Serseri Mayınlar'ını seyrettim ve ilk defa iki dilin birbirine ne kadar yakın olduğunu hissettim. Demek ki bunu anlayabilecek kadar bir şeyler kapmışım 2 kurda :)
Tavsiyem, ilginiz varsa, hemen bir dil öğrenmeye başlayın.
Hemen diyorum!
Kaç yaşında olursanız olun, fark etmez.
Ben İngilizce'yi 11 yaşında öğrenmeye başladım ve üniversiteden mezun olana kadar da eğitimim İngilizce devam etti. Yaklaşık 11 yıl, dile kolay.
Ve oldukça iyi bir seviyede, neredeyse anadilim kadar rahat konuşuyorum.
Tam da bu nedenle bir dil daha öğrenmeye cesaretim yoktu, geç kaldığımı düşündüğüm için.
Ama geçen yıl, "ne varmış 35 yaşındaysam, 50 yaşına gelince iyi seviyede İspanyolca konuşuyor olabilirim" diye motive edip kendimi başladım kursa.
İyi ki yapmışım.
Çok memnunum, çooook!
Bahar, bisikletim ve enerjim...
Bugün 30 Mart ve dışarıda nefis bir hava var. Bulutsuz açık mavi bir gökyüzü, güneş, her yer pırıl pırıl parıldıyor!
Mutluyum.
Nasıl bir enerji anlatmayı deneyeyim; şimdi Kemerburgaz'dan koşmaya başlasam Caddebostan sahilyoluna kadar gideceğim sanki!
Nihayet bahar geldi ve en çok da bisiklete binebileceğime seviniyorum. Onca yıl sonra!
Hakan'la Yeşil Bisiklet Gürsel Abi'den koşa koşa gidip aldığımız bisikletlere son 5 yıl içerisinde 5 kere binmedik desem...
Ama hep istedim.
Ve hep bir bahanemiz oldu binmemek için.
Son 4 yıldır doğanın göbeğinde Kemerburgaz'da yaşıyoruz ama yine bisiklete binen yok!
Yok böyle olmayacak kardeşim, ben alıp başımı gideceğim ormana.
Yürüyelim arkadaşlar! Anı çocukken Yıldız'da Sait Çiftçi'nin arkasındaki yolda bindiğimiz gibi binelim bisikletlere!
Yoldan arabalar geçiyormuş ne yazar.
Hem anneler de bağırmaz artık arkamızdan "Dikkatli ol, yavaş git, düşme" diye...
Rahatız yani :)
Yaşasın güzel havalar!
Yaşasın özgürlük!
Seni seviyorum kocam!
Mutluyum.
Nasıl bir enerji anlatmayı deneyeyim; şimdi Kemerburgaz'dan koşmaya başlasam Caddebostan sahilyoluna kadar gideceğim sanki!
Nihayet bahar geldi ve en çok da bisiklete binebileceğime seviniyorum. Onca yıl sonra!
Hakan'la Yeşil Bisiklet Gürsel Abi'den koşa koşa gidip aldığımız bisikletlere son 5 yıl içerisinde 5 kere binmedik desem...
Ama hep istedim.
Ve hep bir bahanemiz oldu binmemek için.
Son 4 yıldır doğanın göbeğinde Kemerburgaz'da yaşıyoruz ama yine bisiklete binen yok!
Yok böyle olmayacak kardeşim, ben alıp başımı gideceğim ormana.
Yürüyelim arkadaşlar! Anı çocukken Yıldız'da Sait Çiftçi'nin arkasındaki yolda bindiğimiz gibi binelim bisikletlere!
Yoldan arabalar geçiyormuş ne yazar.
Hem anneler de bağırmaz artık arkamızdan "Dikkatli ol, yavaş git, düşme" diye...
Rahatız yani :)
Yaşasın güzel havalar!
Yaşasın özgürlük!
Seni seviyorum kocam!
Off tabii ki trafikte yaşandı ve evet klişe ama yeterrrr!
Yazmak için gelmedim bugün. Sadece bir tıklamak istedim ve tuşlamak, sonra da görmek ortaya çıkacakları...
Geçenlerde trafikte çıldırdığım bir an oldu. Cidden kendimi kaybettim. Direksiyonu yumrukladığımı hatırlıyorum. Uzun zamandır bu kadar tutkulu sinirlenmemiştim. Kendimi çaresiz hissettiğim içindi öfkem, biraz da çözümsüz ortama kızdım, "eee, ne yapacağız bu cahil insanlarla? aynı ortamda yaşamak zorunda olmamız ne kötü???". Evet, ayrımcı bir yaklaşım, çünkü ben Türkiye'deki cahil çoğunluğun eğitilebileceği bir sisteme olan inancı taşıyamıyorum içimde.
Bu cahillik her yerde sürüp giden saygısızlıklarla, itişip kakışmalarla, yerlere çöp atanlarla, ne yaptığının farkında olmayanlarla her geçen gün salgın gibi yayılıyor!
Üç yolun kesiştiği bir noktada, arabaların birbirlerine yol vermemeleri nedeniyle sarpa sarmış olan bir aşamada, sıra bana geldiğinde, trafiği kapamamak için bekledim biraz. Ve ne olsa bağenirsiniz, arkamdaki taksi fırlayıp önüme geçti ve yolu kapattı. Ona insan olmadığını haykırırken yüzüme bile bakamadı terbiyesiz ve defolup gitti. Hemen ardından da bir minibüs aynı şeyi yapmaz mı!
Böyle anlatınca üzerinde durulmaya değer gelmiyor ama bu hep ve her yerde tekrarlanan bir hadise, yani kronik bir arsızlığa dönüşünce çileden çıkıyor insan.
Ne yapacağımı bilemedim o an.
Bunu yapan magandalara zarar vermek istedim.
Onları üzmek istedim.
Ve bu insanlara doğruyu öğretmektense, onlara karşı anladıkları dilde ve davranışla hareket etmenin daha anlamlı olacağı sonucuna vardım.
Saygısız ve terbiyesiz olan ben olacağım. İyi niyetimin suistimal edilmesindense onları kudurtayım yerlerinde.
Ve her zaman yaptığım gibi, yaya geçitlerinde öndeki araba ben isem duracağım ve bekleyeceğim çünkü bu magandalar durmadıkları gibi duranlara da deli gibi korna çalıyorlar. Onlar çaldıkça ben keyifleneceğim :)
İşte budur!
Geçenlerde trafikte çıldırdığım bir an oldu. Cidden kendimi kaybettim. Direksiyonu yumrukladığımı hatırlıyorum. Uzun zamandır bu kadar tutkulu sinirlenmemiştim. Kendimi çaresiz hissettiğim içindi öfkem, biraz da çözümsüz ortama kızdım, "eee, ne yapacağız bu cahil insanlarla? aynı ortamda yaşamak zorunda olmamız ne kötü???". Evet, ayrımcı bir yaklaşım, çünkü ben Türkiye'deki cahil çoğunluğun eğitilebileceği bir sisteme olan inancı taşıyamıyorum içimde.
Bu cahillik her yerde sürüp giden saygısızlıklarla, itişip kakışmalarla, yerlere çöp atanlarla, ne yaptığının farkında olmayanlarla her geçen gün salgın gibi yayılıyor!
Üç yolun kesiştiği bir noktada, arabaların birbirlerine yol vermemeleri nedeniyle sarpa sarmış olan bir aşamada, sıra bana geldiğinde, trafiği kapamamak için bekledim biraz. Ve ne olsa bağenirsiniz, arkamdaki taksi fırlayıp önüme geçti ve yolu kapattı. Ona insan olmadığını haykırırken yüzüme bile bakamadı terbiyesiz ve defolup gitti. Hemen ardından da bir minibüs aynı şeyi yapmaz mı!
Böyle anlatınca üzerinde durulmaya değer gelmiyor ama bu hep ve her yerde tekrarlanan bir hadise, yani kronik bir arsızlığa dönüşünce çileden çıkıyor insan.
Ne yapacağımı bilemedim o an.
Bunu yapan magandalara zarar vermek istedim.
Onları üzmek istedim.
Ve bu insanlara doğruyu öğretmektense, onlara karşı anladıkları dilde ve davranışla hareket etmenin daha anlamlı olacağı sonucuna vardım.
Saygısız ve terbiyesiz olan ben olacağım. İyi niyetimin suistimal edilmesindense onları kudurtayım yerlerinde.
Ve her zaman yaptığım gibi, yaya geçitlerinde öndeki araba ben isem duracağım ve bekleyeceğim çünkü bu magandalar durmadıkları gibi duranlara da deli gibi korna çalıyorlar. Onlar çaldıkça ben keyifleneceğim :)
İşte budur!
Şimdi de Dost Can Deniz'den Cesur Sorular
Outliers'i bitirmek üzereyken, 100 Cesur Soru'yu aldım elime ve başladım yazmaya.
Bu öyle yatıp okunacak bir kitap değil, bol egzersiz var içinde. Yararlı olması için de soruların cevaplarını kitaptaki boşluklara yazmak gerekiyor.
Bu kitabı Elif tavsiye etti. Şu yaşam koçum. Hani bahsediyorum ya, hayatıma bir girdi, pir girdi; ne zamandır onu bekliyordum ve işte artık buralarda...
Geçenlerde ona sordum, "Benim özdeğer problemim var, ne yapayım, ne okuyayım?..."* diye, o da bu kitabı tavsiye etti. Ama egzersizleri de ciddiyetle yapmamı tembihledi. Sonra da, "Bence takma kafanı böyle şeylere çok fazla, herkeste var birşeyler, biraz az, biraz fazla; zaman içinde oturuyor taşlar yerine..." dedi...Klasik Elif halleri, sakin, anaç, rahatlatıcı...
Kitabı keyifle okuyorum. Yeni bir şey söylemiyor, sorular da bildiğimiz sorular. Ancak bu süreçlerden geçmeden de olmuyor kardeşim. Bazen bildiklerini birilerinin söylemesi daha etkili oluyor.
Ben şimdi bu süreci bir yaşayayım. Kendimdeki gelişimi paylaşacağım. Ancak yolun epey başındayım şu anda. Sanırım bir kaç hafta sürer tamamlamam. Kitap 347 sayfa ve tamı tamına 101 soru var :) Aklımda kitabı tamamlayınca bir sürpriz yapmak da var ama dur bakalım...
Amaç hayatımı nasıl yaşamak istediğimle ilgili biraz daha net olabilmek ve AKSİYON almak.
En önemli kısmı burası: AKSİYON.
Adım Eylem. Ben aksiyonun ta kendisiyim. Durmak bana çok zarar verir.
Hep ilerleyeceğim bir şeyler olmalı hayatımda!
...
*Özdeğer ile ilgili sıkıntım olduğunu terapistim söylemişti zamanında. Bana da anlamlı geldi, kendime yeterince değer vermediğim durumlarla karşılaşıyorum gerçekten. Terapiye ara verdiğim için çözümlenmedi bu kısmı tam olarak. Dur bakalım, devam edeceğiz bir ara, şimdi sorgulama neden ara verdiğimi...Aman tamam, bahsederim belki sonra...
Bu öyle yatıp okunacak bir kitap değil, bol egzersiz var içinde. Yararlı olması için de soruların cevaplarını kitaptaki boşluklara yazmak gerekiyor.
Bu kitabı Elif tavsiye etti. Şu yaşam koçum. Hani bahsediyorum ya, hayatıma bir girdi, pir girdi; ne zamandır onu bekliyordum ve işte artık buralarda...
Geçenlerde ona sordum, "Benim özdeğer problemim var, ne yapayım, ne okuyayım?..."* diye, o da bu kitabı tavsiye etti. Ama egzersizleri de ciddiyetle yapmamı tembihledi. Sonra da, "Bence takma kafanı böyle şeylere çok fazla, herkeste var birşeyler, biraz az, biraz fazla; zaman içinde oturuyor taşlar yerine..." dedi...Klasik Elif halleri, sakin, anaç, rahatlatıcı...
Kitabı keyifle okuyorum. Yeni bir şey söylemiyor, sorular da bildiğimiz sorular. Ancak bu süreçlerden geçmeden de olmuyor kardeşim. Bazen bildiklerini birilerinin söylemesi daha etkili oluyor.
Ben şimdi bu süreci bir yaşayayım. Kendimdeki gelişimi paylaşacağım. Ancak yolun epey başındayım şu anda. Sanırım bir kaç hafta sürer tamamlamam. Kitap 347 sayfa ve tamı tamına 101 soru var :) Aklımda kitabı tamamlayınca bir sürpriz yapmak da var ama dur bakalım...
Amaç hayatımı nasıl yaşamak istediğimle ilgili biraz daha net olabilmek ve AKSİYON almak.
En önemli kısmı burası: AKSİYON.
Adım Eylem. Ben aksiyonun ta kendisiyim. Durmak bana çok zarar verir.
Hep ilerleyeceğim bir şeyler olmalı hayatımda!
...
*Özdeğer ile ilgili sıkıntım olduğunu terapistim söylemişti zamanında. Bana da anlamlı geldi, kendime yeterince değer vermediğim durumlarla karşılaşıyorum gerçekten. Terapiye ara verdiğim için çözümlenmedi bu kısmı tam olarak. Dur bakalım, devam edeceğiz bir ara, şimdi sorgulama neden ara verdiğimi...Aman tamam, bahsederim belki sonra...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)