Alaçatı'da, evimizdeyiz!

Ne diyorsun?
Geldik evimize işte.
Sokak kapımız var.
Bahçe kapımız yok henüz.
Oda kapılarımız yok.
Pencerelerimiz yerinde.
Bahçemizin yarısı olmuş.
Kalanı önümüzdeki günlerde...
En azından bahçe duvarlarımız var.
Duvarın öbür tarafında, komşu bahçede 2 ağacımız var-dı.
Bir köşede zeytin, öbür köşede adını bilmediğim, kocaman, yemyeşil bir agaç, bol yapraklı...
"Ne güzel"demiştim ilk sabahımızda, "şansımıza bahçenin iki köşesinden görünen 2 koca ağaç!"
Bugün bir geldik eve, o koskoca yeşil agaç gitmiş.
Komşumuz, aynı zamanda evimizin arsasını aldığımız Adem Amca kestirmiş ağacı.
Huysuz Adem.
Arsayı satana kadar çok tatlı bir dede iken, inşaat boyunca eziyet etti bize.
Şimdi de ağacı kesmiş...
Hakkuş bekliyor, devamı sonra...


heyyyy, bugün bizim evlenme yıldönümümüz!!!
ve Alaçatı'da kutluyoruz,
tanıştığımız yerde!

seviyorum kocişimi!

Yaz-Deniz-Rüya

Çıldırmak içten değil.
Yaz geliyor!
İstanbul yazın bir başka güzel.
Deniz kokusu sabahın erken saatlerinde aralık bıraktığımız pencerelerden girip burnumuzu tatlı tatlı okşuyor.
Tam o esnada mavi-yeşil rüyalara doğru yelken açıyoruz.
Bir kulaç atıyoruz, "oh", bir kulaç daha, ve nefes!
İşte bu enfes!
Biraz daha yüzüp sırt üstü yatıyoruz denizde, kollarımız iki yana açık; belki bacaklarımız da, ya da değil, bilemedim, ama yüzümüzü güneşe vermişiz; gözler kısık, kırpıştırdıkça ışıkla eğleniyoruz...
Dinginlik hissi...
Suyun insana kendini tüy gibi hafif hissettirmesi...
Derin bir nefes,
ve işte iyot kokusu...
gözler kapanınca, herşeyden kopma hali...
yüzdeki gülümseme o kadar kendiliğinden gelişiyor ki, mutlu olmamak içten değil!
yalnızlık, ama suya ait olma hissiyle giderilen "tam"lık duygusu...
kalp-beden-ruh ilişkisindeki uyuma, zihnin karşı koyamadan teslim olması...
deniz kokusu
penceremden içeri girdiğinde
bunları hissettim.
ben mi deniz oldum, deniz mi ben bilemedim.
ne önemi var ki?
belki de deniz kokusu rüyaydı
belki şu anda rüyadayım ve
uyurken gerçekleri yaşıyorum...