Sıradan bir gün

.

Mina ile kapıştık.
Bugün onun arkadaşının doğum günündeydik. 11’de başladı, Jackelino’da (bir oyun merkezi). Bütün gün sürdü. Saat 4 olmuştu ama hala oynamaya devam ediyorlardı bizim minikler.
Biz oradayken Mina’nın arkadaşı Alisa’nın annesi arayıp Mina’yı evlerine davet etti. Doğum gününün 2.30 gibi biteceğini tahmin ettiğimi ve oradan çıkışta Mina’yı onlara götürebileceğimi söyledim.
Ancak dediğim gibi, doğum günü partisi bitmek bilmedi.
Sonunda, kalan 4-5 kişilik ekip de veda edip gittikten sonra, Mina’ya artık bizim de gitmemiz gerektiğini bir kez daha hatırlattım. Alisa’ya gideceğimizi de söyleyerek.
“Tuvaletim var” dedi. Tuvaletler zaten çıkış kapısına doğru olduğundan, doğum günü sahipleri ile vedalaşıp tuvalete doğru gittik. Mina tuvaletini yapıp ellerini sabunladıktan sonra, önümden fırladığı gibi oyun alanına koştu. Arkasından bağırdım ama o kadar gürültülü bir yer ki duyması imkansızdı.
Orada bir süre bekledim.
Arkasına dönüp bakmadı bile.
Doğruca gitti, ayakkabı ve çoraplarını çıkardı. Kalan bir iki arkadaşının yanında oynamaya başladı. Uzaktan izledim. Bekledim. Bekledim.
Sakin olmaya çalıştım.
Bir süre sonra oynadığı yere doğru gittim. Beni görünce kaçtı.
Ben de “Mina, burada oynamaya devam etmek istiyorsan oyna, Alisa’ya gidemeyeceğiz bu durumda” dedim. “Hayır, Alisa’ya gitmek istiyorum” dedi. “Üzgünüm ama artık çok geç. Biz az önce seninle zaten çıkıyorduk, ancak sen kaçıp tekrar oyun alanına döndün. Şimdi oyun alanında oynayabilirsin biraz daha, ben seni oturup bekliyorum .” dedim ve onun yanından ayrıldım. Kısa bir süre sonra, Alisa’ya gitmek istediğini söyleyerek yanıma geldi.
“Hayır Mina, üzgünüm ama hayır; artık Alisa’ya gitmeyeceksin” dedim.
Mina ağlamaklı oldu, Alisa’ya gitmek için ısrar etmeye başladı. İşte o noktada sinirler tepeme çıktı.
“Hayır Mina, bugün Alisa’ya gitmeyeceksin...”le başlayan ve ona hatasından ders alması gerektiğini anlatan cümleler sarf ettim.
Ben konuştukça Mina iyice mutsuz oldu.
“Ben seni duymadım. Anlamadım eve gideceğimizi...” diye vızıldanmaya başladı.
“Eve gidince babamla gideriz biz Alisa’ya...” demeye başladı.
Beni nasıl çıldırtacağını gerçekten biliyor.
O böyle yaptıkça aramızdaki gerilim arttı.
Eve geldik.
Kan beynime sıçramıştı.

Hakan karşıladı bizi.
Saat 5 olmuştu.
O da bütün gün evi toplamakla uğraşmış.
“Hala oturmadım” dedi.
...
Öte yandan, biz de 5,5 saat kadar, o oyun alanında kalmıştık. Aslında Mina da çok yorgundu. Benim de sinirlerim gerilmişti iyice.
Gürültü, çocuk bağırış çağırışları, çocukların anne babaları ile zoraki sohbetler... Hepsi fazla gelmişti...
...
Hakan ise, kısa bir süre sonra maç izlemeye komşuya gideceği umudunu taşırken, ben kaşlarım havada, Mina ağlayarak eve girince neye uğradığını şaşırdı.
Mina eve girer girmez hikayeyi kendi penceresinden anlatmaya çalışırken, ben de çocuk gibi kendi versiyonumu sinirli sinirli anlatmaya çalışıyordum. Gerçekten çocuk gibi...
Sanki Hakan’ın önünde kendimizi haklı çıkarmaya çalışıyorduk.
Saçmasapan bir hal aldı durum.
Hakan’ın aşırı ılımlı yaklaşımı, Mina’yı cesaretlendirdi. Bir de Mina’nın önünde, “Annesi seni duymamış, yanlış anlamış...” demesi,
Sonra ben konunun aslını anlatmaya çalışırken, “Biz şimdi kızımla konuşuyoruz – (“sen aradan çekil” tadında)...” demez mi! Çileden çıktım.
“Çocuğun önünde benimle bu şekilde konuşman hiç doğru değil, beni çok zor durumda bırakıyorsun...” dedim.
“Sen bir sakinleş, şu anda hiç normal davranmıyorsun...” dedi...
 İyice kızdım!
Ben yanlarından ayrıldım, ikisi konuşmaya devam ettiler. Dertleşmeye...
Mina mızmızmız, sızlanıp durdu.
Arada Hakan yanıma gelip “Alisa’ya gitmese mi” demez mi... “Bütün olanlardan sonra şaka yapıyorsun herhalde...” deidm.
İnanamıyorum!!!
Tanrım, iki kişinin çocuk yetiştirmesi ne kadar güç!
Olayın tırmanıp bu noktaya gelmesinden ben sorumluymuşum gibi hissettim.
Mina üzüldüğü için zaten üzülmüştüm, üzüntüm daha da arttı!
Ağlamak istedim.
Evden çıkıp gitmek istedim.
Aklımdan bir dolu düşünce geçti...
Çok canım sıkıldı, herkes mutsuız olmuştu sonunda!
Ne saçma!
Güzel başlayan bir gün, Mina için güzel geçen bir gün, gözyaşları ile sonuçlanmıştı.
Saçma olan bu işte!
Durumları neden bu noktalara getirmeden idare edemiyoruz?