Mina için yazmak

Mina için yazmak istedim.
Ona özel anları, ileride bakıp güleceğimiz, ağlayacağımız, hatırlamaktan mutlu olacağımız herşeyi not edeceğimi düşündüm.
Ama yapmadım.
Bir miktar yaptım ama çok az ve düzensiz bir şekilde.

Bazı şeyleri telefonuma not almıştım ama bizim bızdık nasıl becerdiyse silmiş.
İşte bu kadar da duyarsız davrandım ve dikkatsiz, özensiz.

Neden? Bilmiyorum.

Mina ilk neler söyledi yazmıştım oraya, şu anda tam olarak hatırlayamıyorum.
Umarım evdeki defterimize de not almışımdır.

Topa hep "pa" dedi,
ilk söylediği kelimeler arasında "baba" var.
"Anneanne"yi "anne"den önce söyledi.
Elmaya "alma" diyor
Armut
Köfte
Pilava "piav"
Makarnaya "maka"
Çilek
Karpuz
Kavuna kaun
Çorba
Otur
Kalk
İn
Atta
Bisiklete "bisi"
scootera "kay kay"
Park


"Su"yu geç söyledi mesela, son " aydır söylüyor

Hayvanları hep bildi
Miyav, kedi
Hav hav
Kanguuu
Papaaan
Penguen
Kuzu
İnek
Eşek
Tavşan
Arı
Ayı
Civciv
Horoz
Karga

...

aklıma geldikçe yazacağım.

artık hemen hemen herşeyi anlıyor,
söylediklerimizi işine gelince yapıyor.

Çok tatlı canımın içi!

Bazen aramızdaki yaş farkını düşünüyor ve gereksiz hüzünleniyorum.
Mina 40 yaşlarına gelince, yani benim şu anki yaşıma, ben 78 olacağım, :(
Olabildiğince uzun süre onun yanında olabilmeyi istiyorum.
Ona destek olmak için...
Çünkü benim hala anneme çok ihtiyacım var,
Hayatımda öyle büyük bir güç kaynağ ki...
Öyle çok konuda hayatımı kolaylaştırıyor ki...
İstiyorum ki kızım da benden bu anlamda faydalanabilsin...
Bakalım,
Pilatese devam eder,
Kendime iyi bakmaya söz verirsem,
Neden olmasın?

...





Neden yazıyorum?

Neden buraya yazıyorum? Bir kitleye sesimi duyurmak değildi çıkış noktam, ancak yazdıklarımın okunması beni mutlu ediyor.
Aslında içimdeki herşeyi dökmek istiyorum ama okunduğunu bildiğim için her konuyu rahatlıkla yazamıyorum.
Bir çılgınlık yapıp yazsam neler olur?
Düşünmek bile istemiyorum!

Neden buraya yazdığımın cevabını vermemişim hala.
Temel sebep hissettiklerimi bir yerlere kaydetmek.

Yazacak çok şey var, yazmadıklarım yazdıklarımdan çok farklı uçlarda ve kesinlikle paylaşılmayı hak ediyor. Bir yandan da merak ediyorum kaç kişiye değecek, kaç kişi "işte bende de aynı böyle..." diyecek okuyunca...

Bu beni bir kitap yazmaya götürüyor.
Ama damardan gerçekleri yazacağım için "nick name"le yazıp sonrasında yakın çevremdekilerin tepkilerini görüp bol bol güleceğim bir kitap olacak.

:)

Annelik halleri

Sanırım şu hissettiklerimi başka anneler de hissediyor mu? Bunlar çoğunlukta mı yoksa azınlıkta mı? sorularına cevap verebilmem için daha çok okumam gerekiyor.

Tanrım bu annelik konusu beni fena halde çarpmış vaziyette. Sanki hayatımın doğal akışının dışında bir dönemden geçiyorum ve bu nedenle de anne olduğum şu son 16 aylık süreçte farklı bir boyutta yaşıyorum...

Mina 2 gün önce nezle oldu, burnu akmaya başladı, ateşi çıktı. Üzüldüm, ağladım. Gerçekten ben onu bu şekilde görünce fena oluyorum.
Sonra, dün akşam onu tam uyutmak üzere yatağına koymuştum ki bir anda kusmaya başladı, ama öyle 16 aylık bir bebek falan gibi değil, bildiğiniz büyük adam gibi, bolca kustu kustu. İçinden çıkacak bir şey kalmayınca sadece sıvı kusmaya devam etti. Sabaha kadar aralıklı olarak sürdü bu durum. Hiç birşey yiyemedi, sadece su içti ve kustu, yine kustu.
Kahroldum.
Elimden bir şey gelmiyor, geçiremiyorum...

Sabahı zor ettik. Doktora götürdük. Ama kusarken herşeyi batırdığı ve sürekli kıyafet değiştiğimiz için doktora giderken Mina'nn kalan tüm cicilerini yanımıza aldık, dolayısı ile bir bebek çantası, bir de orta boy spor çantayla gittik. Doktor bizi görünce seyahate gittiğimizi düşündü, dalgasını da geçti haklı olarak :)

Neyse hastanede uğraşıyoruz, iğne, tahlil vaziyetleri.

Bu noktada Hakan'dan şikayet etmek üzere tuşlara yöneldim ama yazacağım ve hastanede öfkelenmeme sebep olan şeyi abarttığımı fark ettim. Yazmak bu gibi durumlarda kurtarıcı :)
Evet biz onca telaş içerisindeyken Hakan'ın yurtdışından gelen bir çağrıyı cevaplaması, uzun uzun konuşması epeyce canımı sıktı. Epeyce diyorum çünkü onun konuştuğu esnada tahlil sonucumuzu aldık, doktorumuzla konuştuk, doktor ilaçlar yazdı... ve hastane sürecinin kapanışını yaptık.
Kızmakta haklı olduğumu hissediyorum şu anda.
Hiçbir mesele o sırada kızımızdan önemli olamazdı ve o aralığa girmeyi hak edemezdi...

Erkekler hep böyle mi? Bizim kadar duyarlı değiller sanki? Ya da ben duyarlılık ölçümünde baz alınamayacak bir uç noktadayım.

Babalar ve anneler bu kadar farklı mı çocuklarla ilişkilerde?

Babalar nasıl bu kadar rahat oluyor bizim için hayat durabilecek noktalara geldiğinde bile?

Doluyum sanırım.

Hormonlarla ilgili olduğunu söylüyorlar, annelik içgüdüsü vs...

Bu her ne ise şöyle bir şey:

Bir varlık giriyor hayatına ve;
senden yani kendinden bile önemli oluyor,
aşkın ne olduğunu anlıyorsun,
karşılıksız sevmenin ve vermenin de...
fedakarlıkta sınır tanımıyorsun ama yaptıklarına da
asla 'fedakarlık' demiyorsun,
önem ve öncelik kavramların hemen onun etrafında yeniden şekilleniyor,
hiç gülmediğin gibi gülüyorsun,
onu mutlu etmek için akla hayale gelmeyecek saçmalıklar yapıyorsun,
dünyada bir sen oluyorsun bir de o,
başka hiçbir şeyi görmüyor gözün,
ve kalbin sadece onun için çarpıyor,
hayatının anlamı o oluyor...

Minam, bebeğim, biriciğim...



 

Bu hiç de beklediğimiz bir sey değildi...

Pnömotoraks diye birşey işte. Akciğerdeki bir rahatsızlık.

Bundan 15 gün önce, Alaçatı'da Hakan 'ğöğsüm ağrıyor, kalbim sıkışıyor' dediğinde aklımıza gelmedi ciddi bir rahatsızlık olacağı. Çeşme Devlet Hastanesi'ndeki tetkikleri de böyle yorumlamadı doktorlar.
Uçmasının riskli olduğunu da bilemedik tabii ki ve evimize, İstanbul'a uçakl döndük. Azalan ağrılar nedeniyle Hakan'ın kuruntu yaptığını da düşündük(m)...
Taaa ki, daha önce hiç olmayan kuru bir öksürük Hakan'ın yakasına yapışıncaya kadar; taa ki bu sebeple güvendiğimiz doktora gidinceye kadar...
Cumartesi sabahı Nişantaşı'ndaki doktorumuza giderken, Mina'mızı da yanımıza aldık; kontrol sonrasını daha planlamamıştık bile...
Mina yolda uyuyakaldı. Teyzesi de yanımızdaydı neyse ki, onları akciğer tomografisi çektirdiğimiz yerin bahçesinde bırakıp doktorumuza gittik, sonuçları gösterdik...
Bir sonraki durak, Amerikan Hastanesi oldu: 'Hemen gidip yatıyorsun, ben göğüs cerrahisi ile görüşüyorum, hemen müdahale edilmeli' dediler bize...
...
İnsanoğlu plan yaparmış, kader gülermiş...
...
Cumartesi acil bir operasyon, pazar yatış, Pazartesi 'tamam bitti, ama tekrarlama riski var' notuyla hastaneden çıkış. Eve dönüş.
Pazartesi akşamı huzursuzluk, Salı sabahı kontrol röntgeni, sonrasında doktorla buluşma; 'tekrarlamış, hemen hastaneye yatıyorsunuz, yarın sabah ameliyat, başka yolu yok'
Hastanedeyiz.
Yarın ameliyat var.
Moralleri bozmuyoruz, çözümü olan bir durum.

Hakan'ım, canım bebeğim, seni çok seviyorum.

Hatırlamalıyız değil mi, sağlık herşeyden önemli; sıkmayalım canımızı öyle herşeye, üzmeyelim kendimizi boş yere, sımsıkı sarılalım birbirimize...

Mina hayatimi degistirdi

'Mina hayatimi degistirdi' diyorum cevremdekilere. Tam 1 yil 3 haftadir beraberiz minisimle. Tanrim, hayatimin en zor ve en muhtesem donemi!!! Biliyorum, 'muhtesem'in 'en'i olmaz ama onu olduracak kadar buyuk iste daha ne diyeyim.

Karar vermek ve uygulamak konusunda da iddiali bir surecten gectim, geciyorum.

En buyuk karar, ayni zamanda beni en cok zorlayan karar, saniyorum 'kariyer' ve 'annelik' ile ilgili olaniydi. Bu oyle bir yol ayrimi olarak cikti ki karsima, oklarin bir birine, bir digerine bakip durdum aylarca. 'Bir ok daha oldurabilir miyim acaba?' diye de debelendim epeyce. Aman tanrim, ne cok insanla konustum, tanidigim, yeni tanistigim, yolda rastlastigim, vs... Herkes farkli seyler soyledi, kendi tecrubesi, gorusu dogrultusunda.

Icimdeki, o en derindeki ses epey ugrasti kendini duyurmak icin, bense dis seslere odaklandim o bagirdikca. Ne karin agrilari kaldi, ne nefes tutulmalari...

Her seferinde donup kizima bakmam yetti, kararsizlik canlari beynimi kullanilamaz hale getirdiklerinde. Ona bakip o gulusu gorup ya da kas catisi, teslim oldum. Sadece teslim oldum ve hersey sustu. Herkes sustu. Ben ve kizim kaldik...


Yavaş Yavaş ölüyoruz


Okuduğum anda tüylerim diken diken oldu
ne kadar çok enstantane var bizi yavaş yavaş öldüren
ve bunu sadece biz yapıyoruz kendimize
başka kimse değil

Portekizli bir üstat yazmış, 
farklı 2 çevirisini buldum,
ikisini de paylaşıyorum
hangisine daha yakın hissederseniz...


Ağır Ölüm 

yavaş yavaş ölürler
seyahat etmeyenler.
yavaş yavaş ölürler
okumayanlar, müzik dinlemeyenler,
vicdanlarında hoşgörüyü barındıramayanlar.

yavaş yavaş ölürler
alışkanlıklarına esir olanlar,
her gün aynı yolları yürüyenler,
ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler,
elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile
girmeyenler,
bir yabancı ile konuşmayanlar.

yavaş yavaş ölürler
heyecanlardan kaçınanlar,
tamir edilen kırık kalplerin gözlerindeki pırıltıyı
görmek istemekten kaçınanlar.

yavaş yavaş ölürler
aşkta veya işte bedbaht olup yön değiştirmeyenler,
rüyalarını gerçekleştirmek için risk almayanlar,
hayatlarında bir kez dahi mantıklı tavsiyelerin dışına
çıkmamış olanlar

Martha Medeiros

Ağır Ölüm (Martha Medeiros)
Ağır ağır ölür alışkanlığının kölesi olanlar, her gün aynı yoldan yürüyenler, yürüyüş biçimini hiç değiştirmeyenler, giysilerinin rengini değiştirmeye yeltenmeyenler, tanımadıklarıyla konuşmayanlar. 

Ağır ağır ölür tutkudan ve duygulanımdan kaçanlar, beyaz üzerinde siyahı tercih edenler, gözleri ışıldatan ve esnemeyi gülümseyişe çeviren ve yanlışlıklarla duygulanımların karşısında onarılmış yüreği küt küt attıran bir demet duygu yerine “i” harflerinin üzerine nokta koymayı yeğleyenler.
 

Ağır ağır ölür işlerinde ve sevdalarında mutsuz olup da bu durumu tersine çevirmeyenler, bir düşü gerçekleştirmek adına kesinlik yerine belirsizliğe kalkışmayanlar, hayatlarında bir kez bile mantıklı bir öğüde aldırış etmeyenler.
 

Ağır ağır ölür yolculuğa çıkmayanlar, okumayanlar, müzik dinlemeyenler, gönlünde incelik barındırmayanlar.
 

Ağır ağır ölür özsaygılarını ağır ağır yok edenler, kendilerine yardım edilmesine izin vermeyenler, ne kadar şanssız oldukları ve sürekli yağan yağmur hakkında bütün hayatlarınca yakınanlar, daha bir işe koyulmadan o işten el çekenler, bilmedikleri şeyler hakkında soru sormayanlar, bildikleri şeyler hakkındaki soruları yanıtlamayanlar.
 

Deneyelim ve kaçınalım küçük dozdaki ölümlerden, anımsayalım her zaman: yaşıyor olmak yalnızca nefes alıp vermekten çok daha büyük bir çabayı gerektirir.
 

Yalnızca ateşli bir sabır ulaştırır bizi muhteşem bir mutluluğun kapısına.