Mina doğduğundan beri ilk yazım

Mina doğduğundan beri tek bir cümle bile yazamadım. Öyle yoğun yaşadım, yaşıyorum ki hayatımın bu "en anlamlı" dönemini, kendimi ifade etmekte, duygularımı yazmakta zorlanıyorum.

"Anne olmaya dair" yazısını geçen hafta Sağlık ve Yaşam Dergisi'nde yıl bitmeden yayınlansın diye, Mina'ma hatıra olarak kalsın diye yazdım. Hızlıca, üzerinde çok düşünüp taşınmadan, her zamanki doğallığımla konuşur gibi yazayım istedim, tam anlamıyla öyle olmadı ama yine de, Mina doğduğundan beri geçen onca zamana bakacak olursak - ve benim bir satır bile yazmamış olmama - bu iyi bir şey. Pasım gidecek, ellerim yine kayacak tuşların üzerinde. Kızımla konşur gibi yazacağım...
Şimdi odasından sesi geliyor. Babasıyla birlikte.
Ondan bu kadarcık ayrı kalmak bile pek mümkün olmadı neredeyse doğduğundan beri.
Gideyim yanlarına...
Yavaş yavaş hayata dönmem gerek aslında.
Yani şu anda herşeyim Mina; tüm odağım, tüm dikkatim, tüm zamanım ona adanmış durumda.
Belki bu zamana kadar böyle olması doğaldı, belki...
Yavaş yavaş kendi rutinime dönmeliyim, kızımı da hayatıma ve hayatımdakilere dahil ederek yaşamaya devam etmem gerek...

Anne olmaya dair…




Sabahın herhangi bir saatinde aniden uyanmak zorunda olmak

Bunu haftalarca, aylarca, hatta yıllarca yapacağını bilmek

İlk altı aylık dönemde, en azından iki saatte bir, her yerde ve her koşulda hazır ve nazır olmak

Emzirmek, gazını çıkarmak, altını değiştirmek, kusmuklarını temizlemek

Tulumunun çıtçıtlarını, yüzlerce değil, binlerce kez açmak, kapamak

Uykusuzluktan yıkılmak üzereyken bile gülebilmek

Bir daha hiç eskisi gibi “biraz daha uyuyayım” diyemeyecek olduğunu bilmek ve yine de bunu dert etmemek

Hormonlar çıldırmışçasına inip çıkarken ağlama krizlerine kapılmak ama yine de yapman gerekenleri asla aksatmamak

Yeme ve içme düzenini tamamen “süt üretimine yönelik” düzenlemek, yani faydalı olan her şeyi sevmesen de yemek, zararlı olduğunu bildiklerini ise canın ne kadar çekerse çeksin kenara itmek



Tüm bunlardan dolayı en ufak bir bıkkınlık, sıkkınlık duymamak

Bunların hiçbirini ertelememek



Ona aşı yapılırken demir gibi sağlam durmak

Yüreğin parçalanırken onun gözlerinin içine bakıp gülümsemek



Minicik ayaklarını, ayak parmaklarını öpmek, öpmek, öpmek

Bir gülüşü için canını vermeye hazır olmak



İçim dolup taşıyor. Yüreğimin tam ortasında, tarif edemediğim bir heyecanın kıpırtıları beni benden alıyor. Dudaklarıma gelip yerleşti tebessüm, halinden memnun. Bebeğime bakmaya doyamıyorum… Baktıkça benliğimin derinliklerine doğru gidiyorum, bu kadar engin olduğunu bilmediğimi ilk defa fark ederek…

Dana önce tattığım, yaşadığım, bildiğim hiçbir duyguya benzemiyor hissettiklerim.

Başkalarının anlattıklarından çağrışımlar var sanki, bazı deyişleri kendi kendime tekrar ediyorum ve anlıyorum ki, bunlar da ilk defa gerçek anlamda bir şeyler ifade ediyor benim için. “Yok bunun üstünde bir şey”, “Hayatta hiçbir şey onun yerini tutamaz”…

İşte budur benim için anne olmak!

Bu yılın en özel anını, 25 Temmuz öğleninde, saat on ikiyi yirmi beş geçe yaşadım. Biricik kızımı, Mina’mı kollarıma aldığımda…

Şimdi önümüzde upuzun bir hayat var.

Yeni bir yıla girerken kızım için dileğim sağlıklı, huzurlu, mutlu bir hayat sürmesi; sevmesi, sevilmesi; anların kıymetini bilmesi; doyasıya yaşaması ve hep sevdikleriyle olması…

Mina'yı beklerken

Hamilelik sürecimin son günlerini yaşıyorum.
Evdeyim 10 gündür.
İşe ara verdim, doğum iznine çıktım anlayacağınız.
Haldır haldır gidiyordum aslında işe ve daha da giderim diye düşünüyordum ama her geçen gün daha da ağırlaşıyormuş insan. Hem bebek büyüyor, hem hareketler yavaşlıyor çünkü karın ve kasık bölgesindeki ağırlık, biraz sancılı, değişik...

Ne kadar az yazdığımı fark ettim geçen 9 aylık süreçte.
Neden bilmiyorum.
Aklıma geldiyse de yazmak, öyle özel bir isteğim olmadı.
Oturmadım laptopun başına.

Şimdi ise özetlemek istedim.

Unutursam üzüleceğimi düşünebileceğim bir kaç parça bir şeyler olsun şöyle arkamda.

evvet efendim,
20 Ekim 2011 tarihi, bizim bu maceranın başlangıcı olarak kabul edildi, Doktor Cengiz Bey'in odasında ilk muayenemin olduğu gün.
Ondan sonra, her ay kontrole gittik zaten doktora.
Bebişin ana rahmine düştüğü günler, bizim Alaçatı'da olduğumuz zamanlara denk geliyor sanki.
Yine Alaçatı var işin içinde...

Rahat geçen bir hamilelikti.
Mide bulantım olmadı.
Canım özel bir şeyler çekmedi.
Kısır, zeytinyağlı - ekşili dolma ve bolca meyve vardı hayatımda.
Her zaman olduğu gibi ekşilerde ve tuzlulardaydı aklım.
Yine sevmedim ekmek, hamur işi ve tatlıları...

Biraz reflü oldu başlarda.
Kokular fena geldi.
Et, tavuk ve balıktan uzak durdum; hiç ama hiç istemedim ne yalan söyleyeyim.

Her sabah yumurta yedim, günde yarım ya da 1 litre süt içtim.
Maalesef yoğurt yine yemedim, çünkü sevmem.

Bol su içtim.

Karnım uzunca bir süre çıkmadı, sanırım 6. aya kadar...

Hatta işyerinde dalga geçenler oldu "emin misin hamile olduğuna?" diye...
Oysa 1,5 aylıkken söylemiştim herkese, "bebiş geliyor" diye...

Herkes çok ilgiliydi. Etrafımdaki herkes.
Aileler tabii ki, arkadaşlarımız - 10 yıldır evli olup çocuk yapmayan neredeyse bir biz kalmıştık Hakan'la ve muhtemelen umudu kesmişlerdi - komşularımız, işyerindekiler...

Herkes seferber oldu kendince.

Bir dolu eşya gelmeye başladı eve, Mina'mıza.
Ana kucağı, 1 yaşından itibaren bineceği bebek arabası, en minik zamanlarında yatak odamızda yanımızda yatabileceği bir beşik, sallanan 2 tane değişik koltuk mu desem puset mi, dönence, alt değiştirme yatağı (isimlerini tam bilemiyorum), 2 tane küvet, bir dolu kıyafet, yatak takımları, nevresimler, vs vs...

Gerçekten kısmetli bir bebek olduğunu düşünüyorum, bize de bereketiyle geliyor...

Ne alem, o şimdi içimde, tüm bunlardan habersiz, ama dışarıda onun gelişine yönelik hummalı bir hazırlık söz konusu...

37. haftaya kadar işe devam ettim ben.

9 Temmuz'da doğum iznine çıktım.

Bebişi her an bekliyoruz.

Herşey yolunda.

Doktor muayenelerimiz son ay, haftada 1'e düştü.

Geçen haftaki muayenede, normal doğum için uygunluğuna bakıldı çatımın. Cengiz Bey çok memnun oldu, "çok rahat normal doğum yaparsın, çatın çok müsait; ilk doğumlarda genelde bu şekilde konuşmayız, ama sende içim rahat" dedi. Rahiim 2 cm açılmış, dolayısı ile bebeğin her an gelebileceğini düşünüyoruz.

Bu haftaki kontrolde de herşey yolunda. Artık 39.haftadayım ve doğum 40. haftada oluyor. Haftaya Pazartesi yinr kontrol var, eğer bebişin gelme belirtisi yoksa, Salı veya Çarşamba akşamı hastaneye yatırıp doğurtacağını söyledi, yine normal doğum için zorlayacaklar.

Kafamda normal doğum olmasını çok istiyorum, kendimi buna motive ettim; olmalı!!!

Bu arada, geçen hafta izne çıktım ya; biraz kafamı boşaltmak, doğum sürecine hazırlanmak için gezip tozayım istedim. Haftaiçi İstanbul çok keyifli oluyor. Alt komşumuz Topel'lerle Anadolu Kavağı'na gittik Beşiktaş'tan vapura binip.

Bir başka gün Suada'da Mezzaluna'da yemekteydik.

Bir başka akşam da -14 Temmuz akşamı- Sinoş'un doğum gününü kutladık, Bebek Baylan'da...Yine komşularımız Topel'ler, Salcı'lar ve sevgili Tidil'cigim vardı.

Güzel ve renkli geçti doğrusu...

Az daha unutuyordum, Serpil'le de buluştuk Rumeli Hisarı'nda bir akşam üstü. Sohbet muhabbet pek güzel oldu.
Boğaz ne hoş...
Ömrümün bir noktasında Boğaz'da oturmayı hayal ediyorum...
Neden olmasın....

Hamilelik sürecimden bahsediyordum özetle.

Mina'nın odası güzel oldu.
Uçuk, pastel pembe duvarlar, ayıcıklı bordür, sade bir lamba,
sade mobilyalar,
çok cici kıyafetler...

Bebek bakıcımız Fatma Hanım, Temmuz'un başında işe başladı.
Birbirmize alışmak açısından iyi oluyor.
Hem de yemekleri süpper,
hamileliğin şu döneminde güzel yemekler yiyorum! Sağlıklı!

Hakan bir an bile ilgisini üzerimden eksik etmiyor,
ani sinirlenmelerime her zamanki gibi çoook toleranslı,
idare ediyor,
canımın içi...
Her ayrıntıyı ince ince düşünüyor prensim.
Çok özel o...
Çok farklı...
Mina ne kadar şanslı olduğunu bilmelisin!!!

Dün çocuk gelişimi ve psikolojisi ile ilgili Haluk Yavuzer'in kitaplarını aldım.
Tidil'ciğim tavsiye etti.
Bir de Leyla Navaro'nun kitaplarını söyledi ama Nezih Kitabevi'nde göremedim.

Başladım okumaya yavaş yavaş...

Hava çok sıcak.
Geceleri uyumak zor.
Hem karnım kocaman, hem içinde bir kütle var, sağa sola rahat dönülmüyor,
klima yok,
sanırım 30 derece civarında yanıyor Istanbul...

Neyse ki 2 gün önce yağmur yağdı burada,
dünden beri de esintili...

Arka balkon süpper oluyor,
şu anda, ayaklarımı uzatmış, püfür püfür esintide yazıyorum...

Mİna epey hareket ediyor.
Bir sağ bir sol çakıyor.
Kafası aşağıya inmiş yani başaşağı durur vaziyette,
gövdesi karnımın sol tarafından dönüyor, ayakları ise sağda...
tekmeleri sağdan yiyorum :)
Cengiz Bey böyle söylüyor...

Tüm doktor randevularına Hakan'la gittik, biri hariç. O gün Nükhet geldi benimle.
Doktor sonrası Nişantaşı'nda turladık biraz, mağazaları gezdik :)
Backhaus'ta birşeyler atıştırdık.
Akşamı buldu eve dönmemiz...
Keyif keyif...

Ama yürümek gerçekten zor!

Kasıklarda sıkı baskı, kalça kemiklerinde ağrı; oturmak kalkmak da pek kolay değil...

Hakan haftada 2 gün tiyatro çalışması için 7'ye kadar ofiste kalıyor. Çarşamba ve Perşembe günleri.
Bugün de Çarşamba.

Sinoş çok heyecanlı.
Mina'ya birşeyler alıp duruyor.ç
İlk kitapları, çorapları, Kaş'ta tat,ldeyken aldığı mermerşahin miniminnacık bluzu,...

Annem de aynı şekilde...
Komşuları da seferber oldu, harıl harıl nevresimler, mermerşahin örtüler, kıyafetler, şık şık askılar, dolabına lavanta; aaaa tabi beni de unutmadı, bize de nevresim takımları - beyaz, bol yastıklı, kuş tüyü yorganlar....Ne diyeyim, tam  bir hazırlık süreci işte...

Bir kaç gün önce hastanedeki odamızın kapısına asmak için bir süs aldık; sade, hoş...

Hakan'ın annesi Çınarcık'ta, doğumu haber vereceğiz gelecek.

Bebişimizin yatağını, dolabını, şifonyerini onlar aldı.

işte böyle gidiyor.

bekliyoruz hanımefendinin gelmesini.

bakalım hangi tarihte teşrif edecek.

Hakan 19 Temmuz istiyor; 1907, Fenerbahçe'nin kuruluşu...

Duydu mu Mina babasını acaba?

Eğer öyle ise doğum yarın olabilir :)


ne heyecan ama...




10. Evlilik Yıldönümümüzü kutladık

20 Haziran evlenme yıldönümümüz.
bu yıl 10. yılımız Hakan'ımla.
Bir çırpıda geçiverdiğini söyleyeceğim tabii ki, öyle hızlı akmıyor mu zaman sanki...

Yıllardan 2012.
Aylardan haziran.
Yıldönümümüz bu yıl Çarşamba gününe gelmiş.

Hakan da ben de çalışıyoruz; kutlamak için çok da geniş zaman yok.

Yıllar önce, 10. yıl olduğunda gelinlik giymeyi dilemişim, planlamışım.

Nereden bileceğim 35 haftalık hamileliğime denk geleceğini :)

Hayat böyle bir şey değil mi zaten?

Biz planlarmışız, o da gülermiş...Çok gülmüştür dün gece bana...

Çarşamba iş çıkışı eve döndüm, biraz erken çıkarak; Hakan da her zamankinden erken geldi. Yakınımızdaki Big Chefs'e yemeğe gittik.
Yemeğin üstüne komşularımız Nükhet ve Atılay geldiler yanımıza.
Ben Hakkuşuma bir yüzük almak istemiştim, olmadı son dakika.
Hediye yok anlayacağın; özel bir plan da...

O bana, işyerime muhteşem bir çiçek göndermiş ama.
Rengarenk bir aranjman, geçen 10 yılın enerjisi var üzerinde, güzelliği, tazeliği, heyecanı, çocukculuğu, ilk'leri yansıtıyor...Bayıldım...Ne düşünceli kocam, hep böyle işte, hep bu kadar özel... Bu yüzden defalarca aşık oluyorsun, her baktığında ayrı bir seviyorsun...

Bir kaç hafta önce, acaba eş dost toplansak mı bizim sosyal tesiste, bir davet, bir kutlama demiş, oturmu bir liste yapmış, 100 kişiyle bitirmiştim.
Hakan ise, yorgunluk olacağını söylemiş, karnım burnumda ya, "sonra yaparız" demişti.

Meğer planlamış canımın içi.
Cumartesi akşamına...

Avi ve Dina'nın bahçesinde, mangal partisi :)
Sinoşum ve Emrah bizdelerdi, Nukhet, Atılay; Pınar, Ali; Dilek ve Cüneyt geldiler.
Masa kurulmuş, içkilerimiz var, Hakan'ım zeytinyağlı patlıcan dolması yapmış :) Maraş usulü, "ellerine sağlık kuşum!"
Dina da donatmış...
Nükicim her zamanki gibi 2 çeşit pasta yapmış, tiramisu ile mozaik pasta...
Biz bize, samimi bir akşam...
Güzel müzikler,
Gecenin ilerleyen saatlerinde Avi'nin gitarı eşliğinde söylenen şarkılar...

çoook güzeldi...

İnsanın mutluluğunu paylaşabileceği dostları olması ne güzel...

samimiyet ne hoş...

hayat bunlarla anlamlı, gerisi boş...

seni seviyorum Hakan'ım!!!

Eylemin...



HAKAN'LA 10 ÖZEL YIL...TARİFSİZ...

Bugün bizim 10. Evlilik yıldönümümüz!

HAKAN SENİ ÇOK SEVİYORUM.

Sabah işe giderken Sinoş'la bbm'leşiyorduk.
Hatırlattım bugünü, ve dedim ki "İnşallah en az benim kdar mutlu olacağın bir evlilik yaparsın..."
Canımın içi, diğer yarım, kardeşim için bunu ne kadar içten dilediğimi tahmin edersin :)
Ve arkasından da "daha fazlasını insanın yüreği kaldırmaz..." diye geçti içimden ve beni NE KADAR MUTLU ETTİĞİNİ düşündüm, hissettim, yaşadım aşkım!
O kadar doldu ki içim, gözlerimden yaşlar boşaldı!
Taştım anlayacağın!

Sen benim herşeyimsin!
Çok değerlisin!
Yazdığım her sözcük anlamını yitiriyor sana hissettiklerim karşısında!
ve bana hissttirdiklerin...

Sana mesaj atmak istemedim bugün, telefon da açmak istemedim "10. yılımız yaşasın, kutlu olsun" şeklinde...
Yetmeyecekti, yetmeyecek...

AMA ŞU ANDA YANINDA OLAMADIĞIMA GÖRE
BURAYA DÖKÜYORUM İÇİMDEKİLERİ

AKŞAM DA SANA CANIMIN İÇİ

SENİ ÇOK SEVİYORUM

10 YIL

HER GÜNÜNDEN KEYİF ALDIĞIM
BAŞINDAN SONUNA HER ANINDA BİRŞEYLER ÖĞRENDİĞİM
KENDİMİ TANIDIĞIM
SENİ TANIDIĞIM
ANLADIĞIM
HAYATIN VE VAROLMANIN GERÇEKLİĞİNE ERİŞTİĞİM
HİÇ BIRAKMAMACASINA SANA BAĞLANDIĞIM
SANA DÖNÜŞTÜĞÜM
HUZURA KAVUŞTUĞUM
GERÇEK SEVGİNİN, GÜVENMENİN, KOŞULSUZ BAĞLILIĞIN,
KARŞINDAKİNİ DÜŞÜNMENİN,
DÜŞÜNÜLMENİN,
GERÇEKTEN ÖZEL OLDUĞUNU HİSSETMENİN,
"GERÇEK OLAMAYACAK KADAR MUHTEŞEM"İN NE DEMEK OLDUĞUNU BİLMENİN

10 DOLU DOLU YILI...

SAYACAK ÇOK ŞEY
YAŞANACAK VE GÖRECEK ÇOK ŞEY VAR AŞKIM

BİL Kİ

SEN BENİM İÇİN "TEMSİL ETTİĞİN HERŞEY ADINA" İLK VE TEKSİN

İLK VE TEK

VE

MİNA'MIZ

10 YILIMIZIN ÇOK DEĞERLİ BİR TAMAMLAYICISI OLUYOR AŞKIM

İKİMİZDEN BİR PARÇA

...

SENİ SEVİYORUM (DOLU DOLU)

EŞİN, EYLEMİN...

Yaşananlar...Bir çırpıda...

İnsanın hayatındaki önemli olayları bir çırpıda sayıvermesinin en kolay yollarından biri uzun süredir, en az 5-10 senedir görüşmediği bir arkadaşına, sınırlı sürede, geçen zamanda neler yaşadığını özetleyivermesi sanırım.

ben az önce facebook'ta bunu yaparken buldum kendimi.

Şöyle oldu:

"ne kadar uzun zaman oldu görüşmeyeli!
neler yapiyorsun?

10 yil once dünya tatlisi bir adamla evlendim. 2 yil önce
KPMG'ye geçtim , business development and marketing yapiyorum. su anda hamileyim, 1 ay sonra Mina bebek geliyor :)
..."

ne diyorsunuz, geçen 10 yıl içerisindeki mihenk taşlarım için?

acaba önem sırasına göre mi yazdım?

Hakan ile ilgili kısım kesinlikle öyle, çünkü kendimi keşfetmeye başladığım, bir nevi yeniden doğduğum tarih onun hayatıma girdiği zamanlar...
böyle düşünmek hoşuma gitti, çünkü bu hesapla, şu anda tam 11 yaşında oluyorum.
Sanırım evlendiğim değil, tanıştığım anı milat almak daha doğru :)

Şimdi 11 yaş anlamsız gibi görünse de bundan 15 yıl sonra çoook anlamlı olacak bu hesaplama yöntemi, yaşımı hep Hakan'la tanıştığım yılı baz alarak vereceğim, doğum günüm Ağustos 2001 olacak :)

Bu durumda annem beni 53 yaşındayken doğurmuş oluyor.

benden 7 yaş küçük olan kardeşim ise bu hesapla tam 20 yaş büyük oluyor.

taa ki onun hayatına da, ona da benim hissettiğim gibi hissettirecek biri girene dek....

şimdi, mihenk taşlarıma gelecek olursak; sanırım bir çırpıda benim için en önemli konuları sıraladım gerçekten.

aşk

ve
bebek...

bebek 3. sırada olduğu için değil, henüz ortaya çıkmadığı, zamanlama olarak şu anda içerisinde olduğum döneme denk geldiği için bu şekilde...

ama muhtemelen o doğduktan sonra uzun süre görüşmediğim bir arkadaşıma hayatımda neler olup bittiğini sayacak olursam, daha duygusal bir sıralamam olacak :)

göreceğiz...


Arkadaşlıklar...

İnsanın değer verdiği, gerçekten önemsediği, darda kaldı mı yanına koşacaklarını, kötü bir şeyler olduğunda onun için endişeleneceklerini , mutluluğunu paylaştığında gerçekten içten sevineceklerini bildiği arkadaşlarının olması ne güzel!

Onu güzel gördüklerinde gerçekten güzel olduğunu, yorgun gördüklerinde yorgun olduğunu, bakımsız gördüklerinde "kendini toparlaması gerektiğini" hatırlatan samimi arkadaşlardan bahsediyorum.

Sanırım bu şekilde hissetmek için insanın belli bir olgunluğa erişmesi gerekiyor. Bir yandan da çevresindeki insanları değerlendirip bazılarının kıymetini gerçekten bilebilmesi için...Tabii ki yılların geçmesi gerekiyor belirli şeyleri deneyimleyebilmek için ve yıllar içerisinde görüyor insan kimin gerçek, kimin gerçek-imsi olduğunu...

Dün gece SETrio buluşmamızı yaptık bizim malum kızlarla. Yıllardır hep buluşuruz, hep konuşuruz, uzak olsak mailleşiriz, kimselere açmadığımız konularımızı tartışırız; başka kimselere bahsetmeyiz paylaştıklarımızdan, biliriz ki konuşulanlar hep aramızda kalır...

Ağlayarak ararım bazen, homurdanarak acilen giderim yanlarına başıma bir şey geldiğinde, moralim bozulduğunda, sabırsız ben bir konuyu hemen çözmem gerektiğinde; her zaman ama istisnasız her seferinde bana iki çift laf edecek, beni sakinleştirecek, yatıştıracak zamanı yaratırlar. Ben de onlar için aynını hissederim, aynı özeni gösteririm, elimden geleni yapmaya çalışırım darda olduklarında, bir omuz aradıklarında...Birbirimizden beklentilerimiz yoktur, çıkarlarımız da söz konusu değildir, tamamen kendimizizdir birlikteyken, doğal halimizle, içimizden gerçekten geldiği şekilde konuşur, dertleşir, güleriz...

Bir de teke tek görüştüğüm bir kaç arkadaşım var, tam anlamıyla bu hisleri yaşadığım. Koşulsuz şartsız, beni yargılamadan eleştirmeden, anlayarak, dinleyerek ve içten severek yanımda olan. Yetiyor...

Hayatın anlamı bunlardan oluşuyor sanırım, duygusal tatmin buralardan geliyor, insanın içini dolduruyor, tamamlıyor...

Seviyorum bu hallerimizi, özel ve çok farklı olduğunu biliyorum. 

teşekkür ederim canlarım...

seviyorum sizi...kalpten...

Eylem

Hayatta herşeyi planlamak mümkün olamayabilir

Hamilesin.
Yıllarca ertelediğin, zaman zaman "çoçuk yapmasam" dediğin, özgürlüğün kısıtlanacağı için deli gibi korktuğun için her seferinde bahaneler bulup kafandaki "bebek" düşüncelerini savuşturduğun halde, gün geldi, bebeğin olacağını öğrendin.
Planladığın bir şey değildi.
Eskisi gibi, hamilelik fikrine tamamen karşı olmadığın bir döneme denk geldi.
Belki böyle bir dönem olduğu için hamile kaldın zaten.
Ne fark eder, oldu işte.
Pek çok kişinin başına gelen, senin de başına geldi.
Belki pek çok kişinin de başına gelemeyen...

İlk tepkin neydi?
Pek bir şey hissetmedin.
Şaşkındın.
"Eee, ne var yani, tamam, olabilir" dedin.
Üzerinde pek düşünmemeye çalıştın.
Yine de eşe dosta haber verdin.
Biraz havaya girmeye çalıştın.
Biraz.
Tam olamadı.

Hakan çok heyecanlandı.
Çok mutlu oldu, havalara uçtu.
O mutlu olduğu için sen de mutlu oldun.

Babasının vefatından sonra "Babam benim de bebişimi görseydi" dediğinde için burkulmuştu ya, hatta bebiş fikrine biraz da o yüzden yaklaşmıştın ya, işte olmuştu...

Sonra, neyse ki çok sıkıntı çekmeden geçmeye başladı aylar.
Şeklin pek değişmedi, neredeyse 24. haftalara kadar.
İş tempon aynı, sosyal tempon aynı, stres ve sinir durumların aynı, trafikte geçen zaman, harala gürele derken...
30. haftalara vardığın günlerde,
aniden,
"ta ta ta taaaaaa", 
koskoca bir uyarı!
Mina'dan!!!
"Anneeeee, geliyorum bak!!!"
...
...
ilk tepkim: kulak asmamak,
hafife almak,
"olur, geçer..." yaklaşımı;

sonra doktorla diyaloglarımız,
...
oooo, durum ciddi,
"geliyorum" diyen, süreci başlatmış,
ipler o tarafta,
biz ne oluyoruz bu durumda?
...
uymak zorunda olan,
şartlara,
beklenmeyen, hiç planlanmamış, hatta hiç akla gelmemiş olan yeni şartlara...

algılamak bir kaç gün sürüyor, 
bu arada pek çok arkadaş dinleniyor,
herkesin anlatacak bir hikayesi var,
herkes ilgili, hassas,
herkes konuya aşina,
devamında olabileceklere de...

doktor ciddiydi.
"tempo bitti" dedi.
38 yaşı hatırlattı.
erken doğum riski başladı.
gerekirse hastaneye yatırmak,
bebeğin ciğerlerinin gelişmesi için iğne yapmak,
istirahat, istirahat, 
her an herşey olabilir, "dikkat dikkat"
...
doktor ciddi...
dostlar ciddi...
Hakan çok ciddi...

herşey senin planladığın gibi olmuyor hayatta,
direnmeyi bırakmak,
alışmak lazım yeni şartlara;
hamileliğe direnmek de çocukça,
farklı bir süreç,
kondisyonlar bambaşka,
yeni bir aşama...
değişecek olan şartların akışına sevgiyle bırakmak zamanı kendini...
sevgiyle, kabullenişle...

kolay olmuyor bu geçişler yine de...

Mina'mıza... 

Tam benlik bir iş!

İşyerim taşınıyor.
Anadolu yakasına, Kavacık'a.
Yepyeni bir ofis binası.
Tertemiz.
Aydınlık, içaçıcı!
tebdil ve ferahlık durumu anlayacağınız...
...
Geçen yıl 30 Kasım'da başladım burada biliyorsunuz.
Tam benlik bir iş yapıyorum.
Onca yıldır edindiğim tüm tecrübeleri, birikimleri, gördüklerimi, yaptıklarımı ve yapmayı sevdiklerimi, ilgi alanımdaki konuları ve karakter özelliklerimi bir bütün olarak değerlendirebildiğim bir iş.

Ve hayatımda çalıştığım en müthiş yönetici.
Bir gram abartmıyorum.
O kadar saygı ve sevgi duyuyorum ki anlatamam.
Müthiş güvendiğim bir insan.
Özü sözü bir.
Çok yükseklerde ama sıfır ego.
Hayatı belli ki hissederek; düşünerek, hazmederek yaşamış, yaşıyor...
Olgunluk tanımını bütünüyle dolduran biri.
Engin, bilge, bir o kadar duygusal, bir o kadar, iş hayatında "insan" olduğumuzu unutmamayı başarabilen çok özel bir insan.

Diyorum ya, daha önce ne birlikte çalıştığım ne de etrafımda gördüğüm, tanıştığım hiç bir lidere benzemiyor.
Tanışmadığınız sürece "yoktur böyle bir profil" diyeceğiniz, filme konu olsa "ancak filmlerde olur" diyeceğiniz cinsten.
Öyle şanslıyım ki, onunla yakın çalışıyorum.
Her gün, her yeni gün, yeni bir şey öğreniyorum ondan, hayata dair, yaklaşıma dair, kendim olabilmeye dair.

İş hayatımın bir yerlerinde ona rastlamış olmak ne büyük mutluluk!

Aksi halde, işlerin böyle güzel bir yüzü olabilceğini hiç bilemeden geçirecektim onca yılı.
Birçoğumuzun halihazırda geçirdiği gibi...

İş üzerine epey yazıp çizdim.
İşteki insanlar, ilişkiler, robotik yaklaşımlar, mekanik iletişimler,...üzerine...
"kübikıllarda geçmez hayat" dedim.
"insan sevdiği, istediği, yeteneklerine uygun işi yapmalı, ama çok zor,..." dedim.

Kolay değil gerçekten. Söylediklerimin hepsi yaşanmış.

Ve şimdi güzel bir yaşanmışlığı paylaşıyorum.

Vazgeçmeden doğru olanı aradığın sürece, önüne çıkan uygun olmayanlara şans vermediğin ve yılmadan arayışını sürdürdüğün, kararlı olduğun sürece buluyorsun işte istediğini!

Ama önemli olan:
gerçekten ne istediğine karar vermek,
ne istemediğin konusunda da net olmak - önüne çıkan fırsatları değerlendirmende,istemediklerini elemende yardımcı olur,
bu konuyu güvendiğin insanlarla konuşmak,
kendini ve ne istediğini anlatabildiğin kadar çok insana anlatmak - bu fırsat alanını genişletecektir -
ve umudunu ASLA yitirmemek!

Yakın çevremle bir süredir ilgiyle paylaşıyordum bu konuyu, yazmak iyi geldi...

sevgiyle kalın!

Elif'in 40 yaş partisi!

.... geçen yıl yazmış ve bir şekilde yayınlamayı atlamışım; görünce hemen yayınlayayım dedim: (yazarın notu :))

Dün çok anlamlı bir 40 yaş partisi vardı, bizim Elif'in.
İstiklal Caddesi'nde Chef's İstanbul'a gittik Elif'in yaklaşık 2 hafta önce duyurduğu programı takip ederek.
14 kişiydik.
Bir grup yemek pişirdi, diğer grup pasta yaptı.
Böylece kendimiz pişirip kendimiz yedik afiyetle. Sonrasında da doğum günü pastasını üfledik. Onu da yedik hapur hupur.
Elif'in ablası Sedef, bize taaa nerelerden şarap ve peynir çeşitleri getirmişti, abartmıyorum tam 1 bavul dolusu! Gerçekten 1 bavul!
Ben gecenin sonunda içtiğimiz Lychee (Liçi=Kral Meyvesi) Köpüklü Şarabı'na bayıldım! Meyvenin o hoş aroması nasıl yakışmış anlatamayacağım.
Birbirlerini tanıyan ve tanımayan bir dizi insan çok hoş vakit geçirdik birlikte.
Tadı damağımda kaldı...
Nice mutlu 40 yaşlara Elif'ciğim!

Biraz Hakan'dan biraz benden

Dun aksam Nisantasi'nda dolanirken bir eczaneye girip gebelik testi aldik. Bir suredir bebek konusunda ben de olumlu dusunmeye baslamistim. Hakan yillardir basimin etini yiyordu 'ne zaman baba olacagim' diye, ben de 'cok yakinda' demekle yetiniyordum. Sanirim son 7 senemiz boyle gecti :)
Bir gun bizim ufaklik sorarsa 'neden beni bu kadar gec dogurdunuz?' diye, iste sebebi...

Neyse, konunun nereye gelecegi belli oldu. Efendim durum su ki bizim Alacati'daki bayram tatilimiz meyvesini verdi ve bendeniz, Hakkus beyefendi ile, sabah yaptigimiz test sonucunda, 8 aylik bir yolculuk sonrasinda kucagimiza bizden birsey alacagimizi ogrendik.

Testi dogrulamak icin hizlica evimizin yakinindaki Florence Nightingale hastanesine gidip bir de kan testi caktik ve bir kac saat sonra, ayni sonucun hAberini aldik.

Saniriz 1 aylik :)

Heyecan var, ama daha cok saskinlik...

Ne sansliyim, kocisim bana harika bir tepside peynir, domates ve zeytinle birlikte ihlamur getirdi.

Aylardan Aralik, gunlerden Pazar, ve biz Kemerburgaz'daki evimizde, az once annelerimize mutlu haberi verdik. Hepsi buradaydi: ikimizin de anneleri, Sinos'um, agabeylerimiz, Handan ve Naz...

Hic beklemeden tum dostlara da haber verdik.

Tum gun telefon trafigi...

Guzel gunler...

Sevgiler,

4 Aralik 2011