Köln'de kazan ben kepçe

🌤⛅️ bu Sabah hava kararsizdi: yagmur-gunes- simsek... hepsini yasadik. Harikaydi!
🎖 bir kazanimimiz var - Buradaki yasam tarzini anladigimizda hersey cok daha kolay olacak:
Ev bulamayisimizin nedenlerinden biri, evin metrekaresi ile ilgili beklentimiz imis. Burada tek cocuklu bir aile 70-80 m2'de yasiyor genelde. Bu portfoyde evler cogunlukta.
Bunun ustune ciktigin anda isin rengi degisiyor: ya gercekten sehir merkezinden epey bir uzaklasmak lazim ya da sehir merkezine yakin az sayidaki bahceli evlere yonelmek gerekiyor.
'Hem buyuk ev, hem bahce, hem markete yakin, hem parka, garaj da olsun' dediginde, tram tram tralalalammm...
Bugun beklentilerimizi gozden gecirme gunu oldu.
Dun randevu alamayip 'acaba gercekten Türk oldugumuz icin mi?' demenin esiginden dondugumuz yerden mail geldi: 'size nasil yardimci olabilirim' 👍
Begendimiz evin sahibesinden haber geldi: 'Cuma bulusabilir miyiz?' 👍
🦋🦋🦋
Dun kiraladigimiz arabanin kapisini yolun kenarindaki demir direge carptik, 'saglik olsun' dedik. 🚘🛠
.....
👨🏼‍🍳Dun aksam otele yakin bir restorana gittik. Yunan yemekleri imis. Junkersdorf'ta Filoxenia.
Ben bezelye corbasi oldugunu sandigim bir siparis verdim - 'bean soup'
Ve bildigin kurufasulye geldi  hem de minik minik tam Ispir fasulyesi formunda.
Acaip lezzetli pisirmis, 'corba' diye menuye koymuslar. Alman'a anlatmak zor herhalde kuru fasulye yemegini o yuzden boyle formatlamislar 😂
Restoranin isletmecisi sevimli Yunanli Nikos geldi yanimiza, bir sohbet bir muhabbet. Aslen Selanik'te ogretmenmis, arada arkadaslarinin yanina geliyor, Koln'de nefesleniyormus.
Benzer sikintilari yasiyoruz 2 toplum da; sadece icerikler farklilasiyor bir miktar.
Verdik veristirdik tabi politika sahnesinin agir toplarina. Iyi geldi; kafamiz dagildi biraz. Bir haftadir sabah 9 aksam 8, icimiz disimiz ev oldu. Hala elde var 0. Ama olsun.
🤝👍Porta diye IKEA benzeri bir yerdeydik bugun. Cok tatli bir ciftle tanistik, tam kahve molasi verdigimiz esnada: Necla ve Mustafa.
Cok uzun zamandir burada yasiyorlarmis.
Konu konuyu acti ve Necla Mina'nin okulunda ogretmen cikmaz mi!!! Bir suru sorularim vardi tabii ki, konustuk konustuk...
Dunya kucuk, Koln minnacik - geldigim ilk haftada his bir rastlanti!
Sanirim 1 senenin sonunda Koln'un yarisini tanima serefine nail olabilirim. 😳Ne dersiniz?
Bir suru konuda cok guzel tavsiyeler verdiler. Dunya goruslerimiz de benzer. Yine koyu bir muhabbet ve gercekten cok iyi geldi.
🌈Insan yalniz olmadigini bildiginde, etrafinda kendi gibi dusunen, yasayan insanlar oldugunda guvende hissediyor.
Bana cok iyi geldi.
Ciddi bir oryantasyon surecinden geciyoruz aslinda. Konusu ve hedefi 'ev bulmak' olsa da, yasayacagimiz yeni ortama isinma turlari bunlar.
Mina su anda yanimizda olmadigindan burada gecen her ekstra gun, ozlem hanesini kabartiyor. Bunun disinda her sey yolunda 😇🤞😇
💜💙💚💛❤️

Koln'den devam... Ne Kölnmüş ama!

Dun aksam saat dokuz civariydi otele dondugumuzde.
Ayakkabilarimi cikarip 'birazcik uzanayim' dedigimi hatirliyorum, gozlerimi actigimda saat sabahin altisi idi.
Koln'deki 9. gunumuzun sonunda bayildim gercekten.
Bu arada ne kadar cok ruya gordugumu anlatamam. Sanirim bu hafta Facebook'ta cok aktif oldugum icin sizleri goruyorum tek tek.
Sirketi gordum, bizim genel muduru, ajanlar falan vardi; bizim sirket korosunda sarki soyluyorum, .... neler neler...
Dun sokaklari adim adim arsinlama gunumuzdu.
Oturmak istedigimiz yer kesinlikle Lindenthal. 1 hafta sonunda bu noktaya gelince, dun Lindenthal'de sokak sokak kiralik ev aradim. Bir elimde cep telefonu, fotograf cekiyorum; bir elimde defterim, notlar aliyorum.
Buradaki emlak piyasasinin Turkiye'dekinden bir farkli daha var ki bu 'gecerken gordum ilaninizi'cilarin onune set koyuyor.
O da, hic bir evde ilan asili olmamasi...
😳😳😳Ben ne yaptim?
Boyum yettigince perdesiz evlerin bos olup olmadiklarini anlamaya calistim.
Simdi soyleyecegim karizmayi cizecek ama olayi abartip cevredeki duvarlarin ve cesitli yukseltilerin uzerine ciktigim oldu.
Bu esnada buyuk cop kovasinin icine dustugum ise kulliyen yalandir. 😂
Uykumu aldigim icin keyfim yerinde.🙃🙂🙃
Sonra cok sevdigim bir sokakta, evinin garajinda arabasini temizlemekte olan 75+ bir hanimin yanina gidip durumumuzu anlattim.
Dedikoduya basladik. Sessiz sessiz ☺️☺️☺️
Meger yan komsusunun hemen yanindaki evin kiracisi yeni bosanmis. 2 gün once kamyon gelmis, ev tamamen bosalmis. Ev sahibi doktormus; orayi kiraya vermek isteyebilirmis.
Bizim bu gibi durumlarda 'evdeki bosanma enerjisi, vs...' aklima gelmedi desem yalan olur da 'kardesim kalmissin sokakta, cocugun okulu acilacak haftaya, batil inanclara kapilmayiver' demezler mi adama 🤣😂🤣
Birazdan Hakan'la oraya gidecegiz... yani bir ev alternatifi daha dogdu🤞
Yarin yine ayni semtte ilk buldugumuz evin sahibi ile bulusacagiz 🤞
Ve yarin geceyarisi Turkiye'ye donecegiz! kizimiza kavusacagiz! Burnumuzda tutuyor!!!
Dun aksamki goruntulu konusmak sonrasi bir agladim, 'Ben donuyorum Hakan, bu gece doneyim...' dedim... Sartlar kimseyi cocuklarindan, sevdiklerinden ayirmasin! 💕🌈💕

Köln Güncesi - Okulun açılışına ramak kala

Ve super haberlerim var!
Yarin o cok begendigimiz ev icin ev sahibi ile gorusmemiz az once iptal edildi.
Ev sahibi evi baskasina kiralamis! Bunu bize aradaki emlakci bir mesaj ile haber verdi.
Biz gecen Cuma gununden beri yarin ev sahibi ile yapacagimiz gorusme icin Koln'de bir otelde kaliyoruz. Hatta en cici giysilerimizi kuru temizlemeye bile verdik bulusma hazirligi iste anlarsiniz ya... Ama kimin umurunda 🙃
Yarina gore planlamistik herseyi; ucak biletimizi bile yarin gorusmeden sonraya aldik, bu yuzden bugun donemiyoruz.🏠
Ha haaa, bu ev ikonunu ben koymadim; tam yazarken pizzam geldi ve sanirim garsona tesekkur ederken yanlislikla tusladim ikona! 'Bu bir isaret miii?'
Gercekten yazdigim gibiyim su anda. Yani ne ofkeliyim, ne uzgun! Hatta, bizim icin cok daha iyi bir alternatif yolda demek ki!!! Diye dusunup heyecanlaniyorum!
Bu aksam Koln'de Internations bulusmasi var, burada yasayan yabancilardan olusan bir grup! Heyooo!
Yarin daha guzel seyler olacak bence!
Simdilik haberler boyle.
Ev hala bulamadik!!! Veeee 29 Agustos'ta Mina'nin okulu acilacak- geri Sayim coktaaan baslamisti.
Cok heyecanli!

Köln Güncesi - 2017

Köln güncesinden iyi haberler:
Nihayet Köln'de 1 aydan biraz fazlaca bir süreyi geride bıraktık. Bu arada neler oldu?
Bir kere, ev bulamamamızın hüsranıyla İstanbul'a dönüşümüzün ardından Hakan tek başına bir Köln çıkartması yaptı. 3 gün içerisinde evimizi buldu, tuttu ve biz jet hızıyla geldik. Geldikten 2 gün sonra Mina'nın okulu açıldı.
Hala alışma sürecinde ve her geçen gün biraz daha iyiye gidiyor. Kendini ifade etmeye başladıkça biraz daha rahatlıyor tabii ki.
Burası çocuk yetiştirmek için harika bir yer.
"Çocuk cenneti" demişti Mina.
Bir haftasonu Phantasia Land'e gittik, Disneyland'ın mininminnoş bir versiyonu.
Başka bir haftasonu büyük Hayvanat Bahçesi; bir diğerinde Aqualand - kapalı bir su oyunları, havuz-park alani...
Bunun dışında okul çıkışında, eve gelirken yakınlardaki çiftliklerden birinde durup keçileri beslemek, taze süt ve peynir; bahçeden sebze ve meyveler almak mümkün.
Bir diğer alternatif de Vahşi Park'a gidip ceylanları, geyikleri, keçileri, horozları, tavukları, ördekleri doğal ortamlarında elle beslemek...Adı Vahşi Park da olsa, hayvanlar çocuklara o kadar alışmışlar ki yanlarına gelip kendilerini sevdiriyorlar; ellerinden yemlerini yiyorlar.
Hatta bir seferinde, Mİna geyikle öpüşürken geyiğin boynuzu Mİna'nin yanagina çarptı 
Güzel olan, bunlara ulaşmak için sadece 10-20 dakikalık mesafeler katetmenin yeterli olması...
Daha da güzel olanı, herkesin buralara erişebileceği bir altyapı ve sistemin olması... Her gelir grubundan herkesin çocuğu aynı imkanlardan yararlanabiliyor. Var mı daha ötesi?
Köln'de hayat şu ana kadar gayet güzel.

Mina'nın Diş Perisi



Dün Mina'nın 6. yaş gününde, ilk dişi düştü!
Mina için büyük olay!
Son bir yıldır, arkadaşlarının dişlerinin düşmesine tanıklık edip dört gözle bekliyordu diş perisinin kendisine uğramasını.
Canımın içi!
...
Dün sabah Mina'nın yanında uyanmışım, tembel tembel geriniyoruz. Bir yandan da Mina bir kaç gündür sallanan dişi ile oynuyor.
Pıt, diş elinde kaldı!
Aman, Mina'dan mutlusu yok! Havalara uçuyor!
Hemen  bir diş perisi organizasyonu yapmak lazım.
Nedense, kim, nasıl, ne zaman anlattı bilmiyorum ama bir diş perisi hikayesidir gidiyor evde.
Diş düştüğüne göre, o gecenin sabahında Mina uyandığında yastığının altında bir hediye bulmalı.
...
Dün sabah Mina'nın teyzesi, anneannesi, kahvaltıya gelen arkadaşları ile birlikte, Mina'ya ufak bir pasta kesip asıl gününde doğum günü kutlamasını yaptık. Babası gelince, daha planlı bir parti yapma niyetindeyiz, o nedenle dünkü sembolik bir tören.
Ardından deniz, kum, güneş ve akşamına Çeşme lunaparkında eğlenmece. Çeşme çarşısında kısa bir tur, o sırada, Mina'ya hediyelik eşyalar satan bir tezgahtan bir bileklik, bir yüzük...
Ve eve dönüş.
Gece yarısı olmuş.
Yastığın altına hediye kısmı eksik.
Ama çok uykum var.
Hemen yatıyorum.
O sırada Hakan arıyor. Mina'nın dişi çıktığı için o da heyecanlı.
Mina, öğleden sonra uyuduğu için hala uyanık ve babası ile konuşabiliyor. Diş olayı mühim tabi...Ve babası, benim sürpriz yapmak için her fırsatı değerlendirdiğimi bildiğinden Mina'ya "Bakalım sabah diş perisi ne getirecek" diyerek, sabah etkinliğini "olmazsa olmaz" hale getiriyor.
Ve benim çok uykum var.
Ve ben uyuyorum hemen.
Öyle uykuluyum ki, "sabah 9'a kadar uyuyabilsem..." diye geçiriyorum aklımdan, ne olursa olsun, sabah 7.30 civarı, çoğunlukla da öncesinde uyanan Mina'ma rağmen...
...
Tabi bu tabloda, Mina uyanmadan yastığının altına bir şey koymak kolay olmayacak. En önemlisi, elde koyacak bir şey yok! Evden bir şeyler uydursam... Mina'nın daha önce görmediği, onu keyiflendirecek bir şeyler olmalı...
...
Sabah 7 olmadan uyanıyorum.
Yataktan fırlıyorum.
Mina'ya diş perisi ne getirsin.
Oraya buraya bak, yok yok yok.

Ne uyduracağım?
Neyse ki dün teyzesi Mina'ya bir diş perisi mizanseni ile güzel bir şeyler çiziktirmişti. Çok eğlenceli bir kartpostala dönüştü!
Hemen onu alıyorum ve koyuyorum yastığının altına.
Bir işaret var, diş perisinin uğradığına dair bir işaret!
Şimdi, Mina uyanmadan bir hediye bulmam lazım! Yastığın altına girecek bir hediye...
Atlıyorum bisiklete, Alaçatı sokaklarındayım.
Her yer kapı duvar.
Kimsecikler uyanmamış.
...
Pedala kuvvet, buluveriyorum kendimi Koçlu Marketin önünde. Açık!
ve tam da kapıda bir stand var.
Standda, bana bakan bir sürpriz kutusu! Şöyle yuvarlak, kafam kadar bir top, güzelce ambalajlanmış, içinde de sürprizler!
Hemen kapıyorum, kasaya doğru gittiğimde, minik sürpriz toplar görüyorum bu sefer!
İşte bu!
Onları da aldım.
Hemen gerisin geri eve dönüyorum!
Umarım Mina uyanmamıştır...
Ev ahalisi duymasın diye bahçe kapısından giriyorum.
Minik sürpriz topları ağaçlara ve bitki demetlerinin içlerine saklıyorum.
Yukarı, Mina'nın odasına parmak uçlarıma basarak çıkarken, Mİna'nın sesini duyuyorum:
"Aaa, diş perisi mi getirmiş anneanne!
Aaa, bu senin kolyen!
Bana da mı aynı kolyeden getirmiş!!!
yaşasın!" diye sevinçle bağırıyor tatlım.
Elinde de teyzesinin, önceki gün hazırladığı diş perisi kartı!
Ben de hemen kutlamaya katılıyorum ve "Mina, bahçede de var sürprizler!" diyorum.
Gözleri parlıyor bizimkinin ve jet gibi koşuyor bahçeye!
İlk topu buluyor, içinden sürprizleri çıkarıyor.
İkinci topu da aynı şekilde ve sonunda büyük üçüncü topu da bulup içinden çıkanlarla oynamaya başlıyor.
Ohhh, anneannenin kolyesi, teyzenin kartı, sürpriz toplarla...diş perisi hikayesi tamamlannıyor!
Mina çok mutlu!
Son dakika organizasyonu hayat kurtarıyor!
Teşekkür ediyorum!
Aileme, evrene, markete!!!
Seni seviyorum!





















Neler Oluyor Benim Kızıma? Onu Bu Hale Ben Mi Getirdim Yoksa?

"Anneee, seni görmek istemiyorum."
"Anne, seni hiç sevmiyorum."
"Yanımdan git!"
"Seni istemiyorum!"
"Neden Mina, ben yanında olunca ne hissediyorsun?" diye sordum.
"Kızgınlık"... dedi.

Bugün Esra'ya telefonda dedim ki "biliyor musun, Mina beni sevmediğini söylüyor, yanında istemiyor, en sevdiği şey minişlerini konuşturmak "haydi beraber konuşturalım" diyorum, "ben istemiyorum, sen istersen konuştur" diyor".

"Bence Alaçatı'ya beraber gidin, anne-kız" dedi Esra. "Başka kimse olmasın yanınızda. Beraber vakit geçirin..."

Bir an duraksadım. Yapamam. "Ben onunla yalnız kalamam ki, bundan kaçıyorum zaten. Tahammülüm yok. Psikolojik olarak onunla yalnız kalacak durumda değilim. Hem yemek pişirmeyi bilmiyorum ben..." diye sıraladım.

"O zaman sana açıkça bir şey söyleyebilir miyim?" diye sordu Esra.
"Tabii ki, lütfen" dedim.
"Bence Mina'nın değil, senin birine danışman iyi olabilir" dedi.
...
Bamm...

Bundan 3,5 yıl önce, Mina yaklaşık 14 aylıkken, onu emzirmeyi bıraktığım dönemde psikiyatriste gitmeye başlama nedenim buydu zaten. Mina'ya zarar vermemek. Gerginliğimle onu boğmamak, sıkmamak, dengesini bozmamak.

Esra da yakın zamanda kızı ile bir pedagoga gitmeye başlamış, çok memnun kalmış ve bana da tavsiye etmişti. Ben de "yeri uzak, gerekten gerek var mı acaba" diye düşünürken, Mina ile ilişkimizdeki gerilim tırmandı.

Aslında herşey tam 1 hafta içerisinde oldu.

Amerika'ya Orlando Disneyland'a gittik, Mina, ben ve babası. Tam 11 gün beraberdik üçümüz. Tatildeydik. Mina doğduğundan beri hayatımızda yardımcı ablamız, anneannemiz olduğu için, bu tatil farklıydı. Bizbize...
Benim yer yer gerildiğim zamanlar oldu; Hakan'ın da... Çoğunlukla Mina'nın şımarmasından kaynaklanan durumlardı bunlar. İstediğinde ısrar etmesi, elde edemeyince ağlamaya başlaması, yaygara koparması gibi...
Sonra babamızı Amerika'da bırakıp Mina ike ikimiz Türkiye'ye döndük.
Aynı sıralarda bakıcı ablamız da izindeydi, dolayısı ile evimize gitsek Mina ile ikimiz başbaşa kalacaktık. Ben de anneannemize gittim hemen. Daha eve uğramadan, valizlerle soluğu anneannede aldık.
Teyzemiz de orada olduğundan Mina çok mutluydu. Hem teyzesini hem de anneannesini çok özlemişti. Ben de 10 gün Mina ile iç içe olmaktan bunalmış bir halde, kendimi sokağa attım; annemlere "nefes almam gerek" diyerek...
Bu şekilde babamız Amerika'dan gelene kadar anneannemizdeki yaşantımıza devam ettik. Hatta bu arada bakıcı ablamız izinden döndü ve o da bizim yanımıza anneanneye geldi.
Anneannemizde geçen günler boyunca Mina bana karşı çok düşmanca davrandı. Uzak ve mesafeliydi. Sözleri ile de ifade etti benimle olmak istemediğini.
Yine de ara ara, uykudan önce ona kitap okumam için yanıma geldiği oldu. Boynuma sarılıyordu böyle zamanlarda. Sonra yatağında biraz kitap okuyorduk ve Mina bir anda sanki bir şey hatırlamış gibi, "sen git artık, babam gelsin..." diyordu, çok net ve kararlı bir şekilde.
Bir ara "Mina bana neden bu şekilde davranıyorsun" diye sorduğumda, "çünkü sen her şeye karışıyorsun" dedi. "Neye karışıyorum Mina?" diye sorduğumda da "teyzeme, babama..." dedi.
Anneannede kaldığımız akşamlardan birinde, Mina'yı teyzesi ile birlikte lunaparka götürdük. Teyzesi Mina'ya söz vermişti, bu yüzden çıkıp gittik lunaparka.
Mİna teyzesi ile bir şeylere binmeye başladı. Sırada çarpışan arabalar vardı.
Ona da bindiler.
Ben de bir sandalyede oturmuş onlara bakıyordum uzaktan.
Sonra çarpışan arabaların olduğu platforma yaklaştım ve baktım ki çok sert çarpıyorlar. Mina'ya göre değil. Teyzesi eğleniyor görünüyordu, Mina ise daha sakin, sanki sert çarpmalardan hafif tedirgin gibiydi. Ben teyzesine seslendim durduğum yerden, "boynunu tut, hiç uygun değil bu, dikkat" gibi bir şeyler söyledim. Sonunda zaman dolup indiklerinde de, "Sinem'cim bu hiç Mina'nın yaşına uygun değil, çok sert, yaralanabilir; Mina için tehlikeli..." demeye çalıştım. Sesim yüksek ve hareketlerim endişeli idi. Zaten ortam da çok gürültülüydü. Sinem ise gayet sakin "Eylemcim herkes bindirmiş, öyle olsa bindirmezler..." gibi bir şeyler söyleyince, ben kısa devre yaptım. Yine aynı şeyleri tekrar ederken daha sert bir tonda, "buradakilerin hepsi geri zekalı, bana onları örnek verme; ..." gibi kırıcı ifadeler ve yükselen bir nabızla devam ettim. Sinem de geri adım atmadı. Oysa tek beklediğim, "haklısın, sertmiş...bir daha dikkat edelim" gibi bir şeylerdi. O da savunmaya devam edince, "sana nasıl emanet edeyim bir daha?" diye bağırdım. O da ağlayarak "Etme o zaman.. etmeee!" dedi ve çekip giderken, ben de "hadi bakalım, yürü git karşımdan..." diyordum.
...
Mina tüm bunlara tanık oldu.
"Anne başım acımadı, koltuk yumuşaktı, teyzemin bindirdiği tehlikeli şey canımı hiç yakmadı..." diyordu.

Bu hadiseden sonra, eve gittiğimiz günün ertesi, Mina beni anneme şikayet etmiş. Sonra da "Anneanne, annem teyzemi üzdü, ona kızacak mısın?" demiş.

Ve bir süre sonra da bana "sen her şeye karışıyorsun" diyecekti...

İçim şişti sanırım. Şu anda içim şişti.

Mina sadece 5 yaşında bir çocuk ve bana bir dolu mesajı var.















İnsanlara adanan hayatlar - 32 yaşında bir doktor

Kimse bana Türkiye'de sağlık reformundan söz etmesin.
Kimse bana "adamlar geldiler, herkes hastanelerde tedavi oluyor artık" demesin.
Doktorlarımız ölüyor arkadaşlar, doktorlarımız can çekişiyor!

Arkadaşımın ablası.
32 yaşında.
Acil doktoru.
Bir devlet hastanesinde çalışıyor.
Üst üste nöbetler, hiç boşluk bırakmadan yağan hastalar, imkansızlıklar içinde yerine getirilmeye çalışılan sorumluluklar...
tüketiyor, üzüyor, hele o çocuk hastalar yok mu? Kahrediyor...
Kaybettiği her hasta ile ömründen ömr gidiyor...

Öyle bir noktaya geliyor ki, kaldıramıyor ama yılmıyor...
Devam...
Hizmete devam, iyileştirmeye devam...

Çok başarılı, hastanede parmakla gösteriliyor, insanlar taa nerelerden geliyorlar, "onun çocuğumu iyi etti, benimkine de yardım et" diyerek.
Hepsine kucak açıyor, hepsine koşuyor.

Öyle yoğun ki gelen popülasyon, bir yandan, "benim hastama bakacaksın!" diye boğazına sarılanlar, bir yandan sessizce bekleyip medet umanlar... Hepsine yetişmeye çalışıyor.
Bitiyor, tükeniyor...
Ama durmak yok, pes etmek yok, devam!

Bu halini görenler ona Ankara'da masa başı işi öneriyorlar.
Kabul etmiyor.
Adamış, adanmış,
Yemin etmiş insanlara hizmet etmeye...

Sonra bir gece olan oluyor...
Çok yorgun, hali yok ama nöbette.

Arkadaşına çok yorgun olduğunu söylüyor.
Serum taktırıp kendine gelmeye çalışacağını...
Uzanıyor, serum kolunda,
biraz dinlenmeye çalışıyor...

...

Arkadaşı on dakika sonra nasıl olduğunu görmek için geri geldiğinde,
bir debakıyor ki,
nefes almıyor...
...

Nefes almıyor, on dakika geçmiş...

...

Neeeefeees...

...

2 hafta geçti aradan.
Hala orada yatıyor.
Sadece nefes alabilir hale geldi,
Beyinde hasar büyük,
çok büyük...
Durumu iyi değil...
Ailesi perişan...

Hayali Somali'ye gidip oradaki çocuklara hizmet etmekti.
Eylül'de...

Hayali, insanlar için çalışmaya devam etmekti...

...
















Hakan'ın rüyası...


Hakkuşum dün gece rüyasında annesiyle babasını görmüş.
Bir arabadalarmış.
Sanki hayatta gibilermiş.
Hakan konuşmuş onlarla.
Babası keyifli görünüyormuş, annesi mahsunmuş biraz.
Sonra "haydi hoşça kal" deyip gitmişler.
Hakan arkalarından epey koşmuş.
Onları sevdiğini söylemek için...
Koşmuş, koşmuş,
sonra babası bir anda U dönüş yapmış.
Hatta arkasındaki kamyon şoförü "buradan dönülür mü!?" diye çıkışmış.
Eliyle işaret etmiş babası, "git yoluna" der gibi;
Hakan da "Kusura bakma usta..." gibi bir şeyler söylemiş şoföre.
"Eee, söyleyebildin mi onları sevdiğini?" diye sordum.
"Söyleyemedim, kamyon falan araya girince kaynadı..." dedi.
...
Yanaklarımdan aşağı süzüldü yaşlar minik minik...
...
Onlar hayattayken daha mı çok söylesek sevdiğimizi?
Hayattayken kıymet bilsek...
...
Canım kocam, bir tanem,
sabır diliyorum sana; kolay değil yaşadıkların...
sana daha çok destek olabilsem...

seni seviyorum...!!!

İçimizdeki Gücü Uyandırma Yolculuğu...



Bazen mutluluktan havalara uçacak gibi olurum, sebepsiz olduğu zamanlar vardır bu halimin.
O sabahlar içimdeki sonsuz yaşam ateşi ile uyanırım; kanım kaynar, kabıma sığamam, güzelliklerle dolup dolup taşacakmışım gibi gelir... "Taşsam da herkese bulaşsa" derim, gerçekten dilerim bunu!
İşte o hali, sanki bir frekans olarak düşünsek de hep o frekansta kalsak diye geçer aklımdan.
Olur mu olur. Neden olmasın?

Biz kadınlar buluşunca, YenidenBizce konuşmaya başlayınca, bu enerji doluyor ortama. Hepimizi sarıyor, sarmalıyor, yüreklerimizi ısıtıyor ve çoğalıp yayılıyor...

Sevgili Elyan, Sevgili Füsun, iyiliğe, saflığa ve güzelliğe giden bir hayat yolunun dönüm noktalarındaki şapeller gibisiniz. Işık saçıyorsunuz, huzur veriyorsunuz; yalnız olmadığımızı hatırlatıyor, sevgiyle kucaklıyorsunuz.

sevgiyle kalın,
Eylem   

Çocuklu bir annenin sıradan bir sabahı

28 Ekim 2014, Salı

Sabah 06:55:te Mina'nın "baba" diye seslenmesiyle uyandık, her zamanki gibi.
Uyandığında ya bana ya babasına seslenir.
Karyolasından uzanıp odasının lambasını yakar.
Bu sabah da öyle oldu.
Ben de ok gibi fırlayıp Mina'nın yanına ışınlandım.
Onu yatağından aldım, odasındaki şifonyerin üzerinde oynamak istedi biraz (evet üzerinde oynuyor, çünkü oradaki rafta bir kaç parça oyuncak var, onları alma bahanesiyle orada, yerden yüksekte olmayı seviyor)
Oradaki oyunu bittikten sonra iphone'u istedi hemen - bu da her zaman oluyor ve ben gerçekten bu derece telefon ve oradaki medya ile bu kadar yakın bağı olduğu için çok zorlanıyorum, ona vermek istemiyorum telefonu, her seferinde olay çıkıyor...
Vermemek için türlü oyunlar yaratmam gerekiyor, bu da yoruyor beni. Her seferinde yeni bir oyun...

O sırada kahvaltımız hazırlandı.
Gittik mutfağa, Mina'ya dünkü sanat terapisi sırasında yaptığım çalışmada kullandığım materyallerden verdim; rengarenk kuş tüyleri, hamurlar, ve kendi oyuncakları ile oynamaya başladı.
O sırada çok güzel bir şekilde kahvaltısını yaptı.
Benden telefonumu istedi, Play doh izlemek için. Ben de güzel bir kahvaltı yapmış olduğu için ona izin verdim.
Okula gitmek için hazırlanmaya başladık bir yandan.
Evimizin kapısındayken Mina bisikletine saldırdı, binmek istediğini söyleyerek.
Bense onu bir an önce okula götürmek istediğim için, bisikletinden koparıp asansöre bindirdim zorla.
Kendini yere atıp ağlamaya başladı.
Asansörden inene kadar mücadele.
Arabaya yürüyene kadar mücadele.
Sabrım taşmaya başladı.
O sırada, Mina'nın giyim çantasını unuttuğumu fark ettim.
...
Bu sıralar mücadele devam ediyor.
...
Mina'yı araba koltuğuna oturtmak için kucağıma alıyorum, nasıl direniyor, nasıl yay gibi oluyor anlatamam.
Bu arada, babamız taaa 9. kattan aşağı bakıyor, tepeden bizi izliyor.
Mina, "babaaaaa babamı istiyorum!!!" diye bağırıyor!
...
Mina'yı bir türlü koltuğuna oturtamadım,
ben de bağırmaya başladım,
Hakan'a sesleniyorum "İn aşağı seni istiyor!"
O bana işaret parmağını sallıyor, ve pencereden ayrılıyor,
gelecek aşağıya...

Gerginlik tırmandı!

O sırada Zevi, elinde Mina'nın çantasıyla otoparka geldi,
Ben Mina'yı ona bıraktım,
ve "kaç kaç kaççççç", oradan jet hızıyla uzaklaştım...

Kendimi Şaşkınbakkal'daki Cafe Nero'ya attım, "ohhh, içeride klasik müzik çalıyor ve ben yazıyorum"

Cep telefonumu kapattım.

Kimsenin bana ulaşmasını istemiyorum.

Herkes başının çaresine bakabilir.

Hakan da Mina'ya sahip çıkabilir.

Ohhh, biraz nefes aldım.

Rahatladım.

Şimdi bir kahve :)

(hala nefesim düzene girmedi)