Trajikomik iş görüşmelerinden biri daha...Bomba...

Zihnimde hala taze taze dururken yazmazsam çatlayacağım şu trajikomik iş görüşmelerinden birini.

Daha bu sene başında yaşadım. Çiçeği burnunda anlayacağınız.

Biliyorsunuz geçen yılın sonlarına doğru "executive search" işine merak salmış, bu alanda çalışan arkadaşlarımla görüşüp fikirlerini sormuş, onlardan dinledikçe iş için daha büyük bir heyecan duymaya başlamıştım.

Bu arkadaşlarımdan biri vesilesi ile Türkiye'nin bu alandaki önde gelen firmalarından biri ile randevulaşıp mülakat sürecine girdim.

İlk görüşmeyi firmanın kıdemli iki ortağı ile yaptım. Bunlardan biri hem yaş itibarıyle hem de ve dolayısı ile çalışma yılı olarak çok daha kıdemli bir ortaktı. Gelin ismi Şerafettin olsun. Diğeri ise hayatı boyunca bu işi yapmış ve güzel bir şekilde yükselerek şirkete ortak olma konumuna gelmiş akıllı fikirli bir beyefendiydi. Onun ismi de Osman olsun.

Görüşme sırasında sorulan sorular, gösterilen ilgi ve görüşmenin sonundaki "Zaten sen burası için çok uygun bir adaysın, ancak prosedür gereği bir kaç test ve firmanın üçüncü ortağı ile tanışıp görüşme işlerini de toparlayalım..." mesajından sonra kendimi firmaya girmiş ve çalışıyor hissettim.

İkinci görüşme ve web tabanlı test bir sonraki hafta içerisinde gerçekleşti. Üçüncü ortak, firmada bir önceki yıl ortaklığa terfi etmiş, halinden, tavrından ve sorularından bende bir şekilde toy olduğu hissini uyandıran, iyi niyetli ve yine çok düzgün bir beyefendi idi. Onunla yaptığımız görüşmeyi bloğumda daha önce yazmıştım zaten. Eğlenceliydi...

Üç numaralı ortakla yaklaşık iki saat süren ve doğrusu kendimi çok başarılı bulduğum görüşme neticesinde, Osman Bey beni tekrar görmek isteyip yapılacak işin detaylarına ve firmanın geleceğine ilişkin vizyonuna dair bir kaç detay daha paylaşınca, artık başlamak için günleri sayar vaziyete geldim.

Bunun üzerine bir de İsviçre'deki "Büyük Ortak" ile konferans görüşmesi yapıp Mr Büyük Ortak'ın telefonu kapatmadan önceki "Seninle tanışmak için sabırsızlanıyorm. Ne zaman başlıyorsun?" sorusu üzerine ne kadar kopmuş vaziyette olduğumu belirtmeme gerek yok sanırım.

Sonra olaylar şu şekilde gelişiyor, en heyecanlı yere yaklaşıyoruz, biraz daha sabır rica ediyorum:

Mr Büyük Ortak ile görüşmemizin hemen ardından telefonum çalıyor.
Arayan Osman Bey. Görüşmemin nasıl geçtiğini merak ettiğini, Mr Büyük Ortak ile konuşmadığını ancak acaba Mr Büyük Ortak'ın benim en çok ne yönümden etkilenmiş olabileceğini soruyor.
Mr Büyük Ortak ile konuşmamış ancak bir şekilde benden etkilenmiş olduğunu biliyor, nasıl oluyorsa...
Ardından, şirketin bir kaç gün sonraki yeni yıl partisine davet ediyor beni.
Ekibin kalanı ile tanışmam için.
Ve ta ta ta tammmm...

Ofisteki partiye gidiyorum.
Ilk görüşmeyi yaptığımız Şerafettin Bey orada. Göz göze gelince birbirimize doğru yürüyor ve sohbete başlıyoruz. O kadar sıcak bir karşılama yapmış olmasa beni hatırlamamış olma ihtimalini düşünebileceğim. Kısa bir sohbet yapıyor ve yerlerimize dönüyoruz.
Bu arada ekibin geri kalanı ile tanıştırılıyorum.
Her şey mükemmel.

Bir sonraki gün cep telefonum çalıyor.
Arayan Şerafettin Bey.
Güzel bir haber verecek diye sevinçle alıyorum telefonu.
Şerafettin Bey hal hatır sonrası söze "Dün partimize gelmişsiniz karşılaşamadık, çok üzüldüm..." diyerek giriyor.
Bir anlık sessizlik.
"Alo, orada mısınız?"
"Buradayım Şerafettin Bey...".
Aklımdan bin tane şey geçiyor o anda, adam şaka mı yapıyor? Bu o adam değil başkası mı? Alzheimer mı acaba? Hay Allah...
"Nasıl karşılaşmadık Şerafettin Bey, hatta sizinle sohbet bile ettik" diyerek damardan giriyorum lafa.
Bu sefer afallama sırası karşıda.
Ama çabuk toparlıyor, yılların tecrübesi ve "Hay aksilik, çok kalabalıktı, çok fazla insanla tanışıp görüşüyoruz..."
Ama bence bu toparlama değil.
Sonrasında da bana, hiç beklenmeyen bir takım gelişmelerden, bu nedenle pozisyonun geçerliliğinin kalamayabileceğinden, "ama yine de..." şeklinde bir şeylerden bahsediyor.
Artık dinlemiyorum.
...
Yıkılıyorum o an çünkü aklımdan geçenler:

Herşey bu kadar sahte olmak zorunda mı?
Beni tanımadığı anda neden "yılların tecrübesi" ile kim olduğumu öğrenebilecek sorular sormaz?
Ya da direkt beni çıkaramadığını söylese bu düştüğü durumdan daha mı zor bir duruma düşecek?
Ya da ben daha mı çok kırılacağım?
Bu olaylar sonrasında diğer ortaklar neden beni arayıp uygun dille bir açıklama yapmazlar?
...

Peki hepsini bir kenara bıraksak ve "İŞ HALİ", "İŞ KAZASI" desek,
"bu acımasız iş ortamında herşey mümkün" desek,
bu insanlar kendi işe alım süreçlerini yönetemezken nasıl olur da Türkiye'nin önde gelen şirketi olup Türkiye'nin diğer önde gelen şirketlerinin Çok Üst Düzey Yöneticilerinin işe alım süreçlerini yönetirler?

Merak ediyorum...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder