Mina'nın doğum günü ve curcuna

Mina'nın doğum günü çok keyifliydi.

Davet ettiğimiz tüm arkadaşlarımız gelebildiler, bir kere en güzel kısmı buydu.

Sinoş ve annem; Nuki ve Atılay; Feryal, Cenk, Esma; Serkan, Funda, Ada, Mira; Özti, Seda, Ömer, Zeynep; Lavanta Serpil; Ayça; Hande Ocak ve ikizleri; Alper, Gülru, Aksel; Ceylan, Güneş; Nilly ve Mira; Porsuk, Banu, anneanne ve Deniz; Gürcan; Agrilia Melih ve Fatma; komşu kızı Gülsüm Naz...

Winnie the Pooh pastamıza bayıldım.

Bir Pamuk Prensesimiz vardı, Mİni Club'ten ayarladığım Feride.

Müzikler ve Satsuma Votka nefisssti. Cenk the Salça sağolsun :)

Çocuklar epey coştular :)

Büyüklerin de keyifleri yerindeydi.

Akşamına Alancha'da yemek yedik. Şahane oldu.

Ferikolar bizde, Serkan'lar otelde kaldılar. Pazar günü Quente'ye gittik denize, Emrah ve Sibel de katıldı ekibe.

Pazartesi bizde öğle yemeği yedik Ferikolar ve Serkan'larla; sonra herkes evine döndü...

Sinoş, bayram tatilini fırsat bilip tüm haftayı bizde geçirdi. Mina bir saniye olsun yakasından düşmedi...

Tam 1 hafta sonra da Deniz, Cas ve çocuklar geldiler kalmaya :) harika bir haftasonu geçirdik birlikte...

işte böyle...




Akıl almaz bir hızla öğrenmek bu demek sanırım

Her gün şaşırır mı bir insan çocuğundan duyduğu yeni şeylere?

Yazmazsam unutacağım ama her şey süreç içerisinde öyle bir doğal cereyan ediyor ki, şu sıralar tüm yaşadıklarımızı yazmak imkansız gibi...

Uyumadan önce kitaplarımızı okuyoruz. Bu akşamki kitapta bir konserden bahsediyordu. Mina hemen "anneanne de şarkı söylüyor" dedi. Herşeyden önce konser ve şarkı söylemek arasında bağlantı kurdu. Anneannesinin 2 ay önceki konserine atıfta bulunarak...

Babası bu sabah, Atılay'ın hediye ettiği, aynısından Atılay'da da olan şapkayı taktığında, "Aaa babam Atılay'ın şapkasını takmış" dedi.

Kahvaltı yaparken, "annecim gelir misin?" diye elimden çekiştirdiğinde, "Bekle canım, tabağımdakileri bitireyim" dedim. Sonra sohbete daldım, unuttum Mina'yı. O unutmadı, boş tabağımı göstererek "Bak bitti, kalk annecim" dedi.

2 gündür Deniz ve Cas bizdelerdi, çocuklarla beraber. Timur (2,5) ve Teoman (5) çok tatlılardı. Avrupa modelinde yetiştirildiklerinden olsa gerek, hemen herşeylerini kendi başlarına halletmeye alışkınlar. Mina onları epey gözlemledi.

Gece uyku zamanı geldiğinde, Mina'ya kitap okuduktan sonra, onları örnek verdim. Kendi kendilerine yataklarında uyuduklarını anlattım. "Hadi biz de öyle yapalım canım. Sevdiğin 2 oyuncağın da seninle gelsin" dedim. Yatağına koydum Mina'yı ve çıktım odasından. Bir kaç dakika sonra "Annecim gelir misin?", gittim yanına, "iyi geceler yavrum, aferin kendin uyuduğun için. Ben de odamdayım" dedim. Sonra çıktım. Bir kaç dakika sonra yeniden seslendi. Bu sefer, "Aferin kızıma, kendi uyuyor" dedim ve gitmedim.
Uyudu akıllı bıdık!

Heyyy, bir başka güzel haber de kolluklarla yüzüyor olması. Son 2 haftadır harika yüzüyor Mina. İlk başta simit denedik, sevmedi. Sonra can yeleği denedik, fena değildi, hatta ayaklarını yerden ilk yelekle kesti. Ama kolluk hayat kurtardı. İlk denemeyi Ada'nın kolluklarıyla yaptı :) sonrası geldi. Tabii ki yine Mira ve Ada'yı izleyerek... :)

Alaçatı'da geçen günler ona iyi geliyor. Temiz hava, bahçede oyunlar, saatlerce suda olabilmesi, özgürlük, çıplak gezmek, yalın ayak olmak... hepsi Mina için...

seviyorum kızımı!

Mina'nın 2. yaş doğum günü

Mina 2. yaşına da Alaçatı'da girecek.

Bir klasik oldu sanki bizim için. Ne güzel de oldu.

Vallahi de billahi de çok güzel oldu.

Doğum günü bahanesiyle, sevdiklerimizi topluyoruz yanımıza.

Bu yılki partide 25 + yetişkin, 15 + çocuk olacak. Bayılıyorum böyle toplanmalara!

Partinin sürprizi, arkadaşımız Cenk, nam-ı diğer Salça; Nu Teras'ın DJ'i, sevgili Cenk, kızımızın doğum gününe gelmeye, kokteyllerimizi hazırlamaya razı oldu. Ne mutlu bize :)

Kısmetli kızımın doğum günü elbisesini Nüki aldı.

Kostümünü de Aşkın, taaa kışın vernişti. Melek kostümü :)

Babasıyla bana da süslemeler kaldı. Bir de menü.

26 Temmuz Cumartesi kutlayacağız. Akşamına da Alancha'da yemek ayarladık, Çınarcıks olarak. Hadi bakalım eğlencenin dibine varalım.

Anneannemiz ve teyzemiz de geliyor Cuma sabahı. Sonrasında teyzemiz 1 hafta burada!

Mina coşacak!

canım kızım!




Alaçatı 2014

Alaçatı sezonunu açmadan önce, diğer bir deyişle daha İstanbul'dayken, mırın kırın ediyordum "hala buralarda mısın, ne güzel evin var, gitsene" diyenlere.
2 hafta önce geldim ve bu yıl ilk defa tadını çıkarıyorum buranın.
İstanbul'un tozunu kirini attım üzerimden.
Cam gibi deniz.
Arkadaşlarımız yanımızda.
Bir oradayız bir burada.
Kızım büyüdüğü için her şey bir pıt daha rahat...

Alaçatı yine canlı.
Hacı Memiş, her yıl daha da güzelleşiyor.
Artık daha çok bu taraflarda zaman geçirmek istiyorum.

Çıs tak çış tak yerine, daha sakin müzikler,
sohbete imkan veren ortamlar...
Agrilia mesela, Salça'da bir kadeh bir şeyler içmek,
ay Alavya'da şahane olmuş; feng şui oteli sanki, çok etkileyici bir ambians...

Sonra sakin sakin eve dönmek...

Çeşme Marina'yı da seviyorum.
Hayal Kahvesi çok güzel oldu, her akşam canlı müzik.

Arada Ildırı Manzara'ya kaçmak, gözleme, lokma yemek şahane.

Sakız'a bile gittik arkadaşlarımızla.
Yemek, gezmek iyi geldi.

Bir de tekne tabii ki. En güzel tekne hem de,
arkadaşımızın teknesi :)

Hepsinde Mina da var.

Daha ne isterim :)

yazın tadını çıkarmaya devam...

SAKIZ ADASI desem... Mina'nın ilk yurtdışı tatili...

Bu sabah 09:15 feribotu ile Çeşme'den Sakız Adası'na gittik Nuki ve Atilay ile birlikte.

Mina'mız ilk defa yurt dışına çıktı. 
Pasaportunu ıslattık anlayacağınız.

İlerisi için kendime hatırlatma, gitmek isteyenler için de notlarım şöyle:
 
Mümkünse hafta içi gidin.
Vize için tek adres Ertürk@Çeşme polis karakolu karşısı.
Feribot 30 dk sürer.

1.Araba kiralama - Petros Vasilakis:
+30 694 4334898

2.Restoran- Agyra.
Add: Megas Limionas
Owner - Yorgo
Tel: +302271032178
Merkeze yarım saat.

Mezeler degisik ve guzel.
Bira fresh chios beer.
Ispanaklı köfte
Karides bacon
Jumbo karides
Greek salad
Ahtapot
Kalamar
Magic mushroom (fena degil)
Çocuklar için spagetti bolonez
Köfte güzel
Balık çeşitleri (tazesini söyler)

Burada denize de girilir, önünde plaj var. Ayrıca çocuklar için salıncak ve tırmanma kulesi :)

Buradan Mesta ve Pyrgi'ye gidebilirsiniz.

3. Şarküteri alışverişi - Mario:
Peynir çeşitleri ve kuru etler
Siparişi ver, parayı öde, geri dönüş saatinde feribot iskelesinde teslim eder.

Yukarıdakilerle adanın %90'ını yaparsınız.

Turistik görülecek diğer destinasyonlara geçen yıl gitmiştim, hatırlayamıyorum yazmamışım :(

iyi seyahatler!

Anneannem için...

Aşağıdaki teşekkür yazısının içeriği konuyu özetlediği için uzun uzun yazmadım:

Değerli Kifidis Ailesi,

Hayatımızı kolaylaştırmak üzere yola çıktığınızın çok güzel ve anlamlı bir örneğini bu hafta içerisinde yaşadık.

Huzurevine yakın zamanda yerleştirdiğimiz sevgili anneannemizin en büyük dileği bir tekerlekli sandalye idi. Ancak maalesef kendisi yürüyemediği için uygun modeli ancak kaldığı yerde test edebilecek durumdaydık. Bu durumu bu hafta Kifidis merkez ofisini arayıp Figen Sevilmez Hn'a aktardım. Bu şekilde bir hizmetin söz konusu olmadığını belirttiyse de konunun hassasiyeti nedeniyle müthiş bir ilgi gösterdi. İhtiyacımızı aktardığımda bize tam anlamıyla danışmanlık yaparak uygun olabilecek ürünler hakkında bilgi verdi.

Hayatımızı rahatlatacak, aklımıza gelmeyen farklı çözümleri de sundu ve 2 gün içerisinde tüm organizasyonu yapıp Kandilli'deki huzurevine ürünlerle birlikte bilfiil geldi.

Anneannemin ne kadar mutlu olduğunu, ne kadar umutlandığını anlatamam. 90 yaşında bir insanın hayatına dokunmak ne kadar manidar! İsteğini yerine getirdik ve onu huzura kavuşturduk.
 
Yıllardır güvenle kullanmakta olduğumuz Kifidis ürünlerinin ve markasının ne kadar büyük ve güçlü olduğuna dair müthiş bir deneyim yaşattınız. Başta Figen Hanım olmak üzere, sizlere ne kadar teşekkür etsek azdır.

Sağ olun, var olun...

Eylem YALIN

Mina'dan inciler, "pırtılmış", "hızma"...

Mina bugün yırtık kotuma bakıp "pırtılmış"dememz mi!

National Geographic'in bir fotoğraf derlemesine bakarken de, Afrikalı bir kadının burnundaki hızmayı gösterip "hızma" dedi.

Olacak iş değil.

Ne versek hızla alıyor, son hızla!

Böyle bir potansiyelimiz olduğunu bilmek garip hissettiriyor. Aynı hızla öğrenmeye devam etsek ne güzel olur.

Mina ne çok konuşuyor!

Günler günleri kovalıyor.

Mina epey konuşmaya başladı. Kelime hazinesi çok zengin, hemen her derdini anlatıyor artık, ne istediğini, ne istemediğini söylüyor. Bizim söylediklerimizin de hepsini anlıyor. Cin gibi. Algılar müthiş açık!

Eğleniyoruz kızımla.

Oyunlar oynuyor, kitaplar okuyor, resim yapıyor, dans ediyor, parka gidiyoruz!

Tırnaklarını keserken mızmızlanıyordu, ona da bir çare buldum. "Hadi bakalım, manikür yapıyoruz" diyorum, o da "Manikür, manikür!" diye koşuyor peşimden.

Mina'yı mama sandalyesine oturtuyorurm. Renkli bir tabağa ılık su ve içine biraz Mina'nın şampuanından damlatıp Mina'nın önüne koyuyorum. Ellerini içine sokup oynamaya başlıyor. Biraz oynadıktan sonra -ki bu arada tırnakları yumuşuyor- alıyorum bir elini, başlıyorum tırnaklarını kesmeye. Kesme işi bittikten sonra minik tırnak fırçası ile tek tek fırçalıyoruz :) hafif gıdıklanıyor, çok hoşuna gidiyor. Sonra diğer ele aynı şeyleri yapıp bitiriyoruz işimizi.

Onunla bu kadar zaman geçirebildiğim için çok şanslı olduğumu düşünüyorum.

Hala onu annem olmadan evdeki yardımcımıza bırakıp bir yerlere gidemiyorum. Sadece uyuduğu zamanlarda yapabiliyorum bunu.

Şu anda babasının kucağına oturmuş çocuk şarkıları dinliyorlar iphonedan. "5 little monkeys jumping on the bed". Mina animasyonları izleyip babasına soruyor, "Aaaa o ne o ne? bu ne yaptı?" diye soruyor... Şaşırıyor, "aaaaa...."

ve şarkı bitti, bizimki vız vız vızzzzzzzzz "Bi daaaa, bi daaaa"

çok tatlısın yavrum!

seni seviyorum!


Kandilli Sabanlı Dinlenme Evi

Anneannemi bir bakımevine yatırdık.

Anneannem bir süre bir dinlenme evinde kalacak.

İki ifade arasında ne kadar büyük fark var.

Gerçekleşen ilki, ancak hissiyat aynı ikincisindeki gibi.

O çok mutlu.

Ananişim çok mutlu.

Daha yeni, çok yeni; Cumartesi günü götürdük onu.

Pazar akşamı görmeye gittim. Nasıl keyifliydi. Beş yıldızlı otelde gibi. Bakılıyor, masajlar yapılıyor; yemekler güzel, ikramlar, ilgi...

İçim çok rahat.

88 yaşında.

Bu zamana kadar yanında kimsecikleri istemedi. Kendi başına idare etti, elinden geldiğince.

Ta ki geçen hafta yatağından inerken kayıp yerde kalıncaya dek.

Neyse ki bir şey olmadı. Bir yeri incinmedi, kırılmadı. O hakkını 4 sene önce kullanmış, kalçasını kırmıştı. O dönem bir süre zorunlu olarak yanında yardımcıları oldu, ama toparlanınca ilk iş onları gönderdi.

Güçlüdür benim ananişim.

Bana çok emek verdi.

Çocukluğumda onunla ilgili hatıralarım hep güneş dolu :)

İçim öyle rahat ki, şu anda bu satırları yazarken gülümsüyorum.

Kandilli'de bir dinlenme evinde.

Yeni açılmış. Oradaki 8. sakin.

Böyle diyorlar onlara, "sakin"...

Apartman sakini gibi.

Ananişim hiç de sakin değildir aslında, çok cadıdır. Gülesim geliyor şimdi onunla "sakin"liği bağdaştrmaya çalışırken.

Yeri Sinem buldu, beraber gidip konuştuk. Aynı gün ambulansı ayarladık.
En zoru ananişimi ikna etme kısmıydı.
İki kızının yürekleri yetmedi konuşmaya.
...

Ben konuştum.

Önce 'katiyen hayır' dedi.

Sonra iyi bakılacağını, rahat edeceğini, sosyalleşebileceğini, eski kuvvetini kazanınca da evine dönebileceğini söyledim.

İtiraz etmedi.

Bilemedim, beni susturmak için mi öyle yaptı, yoksa gerçekten "tamam" mı dedi.

Eğer aynı gün götürmesek olmayacaktı.

Ambulans geldiğinde, hala emin değildi sanki gerçekten bir seyahate çıktığından.

Hiç zorluk çıkarmadı. Sadece, "bari yarın olsaydı, bugün yorgunum" dedi.

Sinem onunla ambulansa bindi.

Biz annemle arkalarından takip ettik.

Yolda hep ananem için evince yalnız olmasından daha iyi olacağını konuştuk.

"Sanki kaplıcaya gider gibi..." dedim. Romatizması olduğu için oldum olası sever kaplıcaları.

Ve gittik oraya.

Yerleştirdik odasına.

Yere kadar camlar, nefis bir bahçe manzarası ve "Gül" isimli odada.

Bir oda arkadaşı da var.

Boncuk teyze dedim ona. Çok konuşuyor ama tatlı hatun.

Sabahın köründe ananişime meyve tabağı hazırlamış getirmiş, oturmuş yanıbaşındaki sehpaya sohbet etmişler.

Ananişimin başucuna kitabını koyduk: Füreya ve fotoğraflarımızı :)

İyi gelecek ona.

Canım ananişim.

Sağlıklı, huzurlu, mutlu ol.

Sen güzellikleri hak ediyorsun.

Seni seviyorum...

Canım kardeşim, iyi ki varsın.

Sen olmasan zor olurdu tüm bunları organize etmek.

Birbirimizi ne güzel tamamlıyoruz...

Minama kolayca kavuştum

Doğum denen şey var ya, daha doğrusu normal doğum denen şey, meğer hiç de öyle abartıldığı gibi zor falan değilmiş!

Ben zaten hiç öyle olduğunu düşünmedim nedense;
yani genelde herşeyin kötü tarafını düşünen ve hemen her konuda "olumsuz" yorumlardan daha çok etkilenen biri olmama rağmen doğum konusunda kafam hep çok rahat oldu.
Daha doğrusu, işin fiilen doğurma kısmını son ana kadar hiç ama hiç düşünmedim.
Aslında bu da bir işe başlarken, pek de sonuna konsantre olan tipte ya da sonunu da planlayacak kadar sabırlı tarzda bir insan olmamamdan kaynaklanıyor herhalde. Bu vakada, benim için herşeyi kolaylaştıran faktör oldu galiba.

Doğum sancılarm başladığında saat gece 11:30'du. Tabi ben o sırada bunun doğum sancısı olup olmadığından emin değildim.
Bir hafta önceki doktor muayenesinde sevgili doktorum Cengiz Bey ile aramızdaki dialog şöyle geçmişti:

- Zeyno gel takvime bakalım, kendine bir gün seç.
- Nedenmiş, ben normal doğum yapacağım.
- Tamam da, zamanın geldi, haftaya bebeği almamız gerek.
- Nasıl yani?
- Bir gün seçeceğiz sen geleceksin yatacaksın, sonra seni doğurtacağız.
- Hmmm, suni sancı gibi birşeyler mi yapacaksınız?
- Yahu yapacağız işte birşeyler, sen  o kısmını bize bırak.
- Peki bebek kendiliğinden de gelebilir öyle değil mi?
- Evet, yola girmiş...
- Cengiz Bey bir arkadaşım doğum için Amerika'ya gitmişti, zamanı geldiği halde bebek hala doğmaya niyetli değilmiş, doktoru da ona "çık tempolu yürü, her zamanki tempondan daha yüksek bir tempoda, sonra da eve git ve ya soğuk ya da sıcak duş al" demiş, doğumu hızlandırmak için, ne dersiniz? Olur böyle şey?
- Walla ben hiç duymadım, istersen dene.


İtiraz etmediğine göre bir sıkıntı yok diye düşündüm, ve o günden itibaren yürüyüş hızımı artırdım, süremi de.
Ama duş kısmını abartmadım, bebişe o kadar da şok etkisi yaratmayayım diye geçti aklımdan.
Bir yandan da ona sinyal gönderiyordum, "bak uzun süre ayakta kalıyorum, sen iyice aşağı in bakalım, gel artık yanımıza..."

Bizimki sözümü dinledi ve tam da gelmesi gereken günde 9 ay 10. günde sancılarla kendini gösterdi...

Hamileliğim boyunca canım spesifik birşey çekmemişti. O gece ruffles istedim. Oldum olası sevmişimdir patates cipsini. Yedim afiyetle.

Sancılarım başlayınca, Hakan da açtı laptopını ve önceden indiridiği bir programdan başladı takibe.

devamı sonra...