Kraliçe Lear ve Yıldız Kenter'in Bitmeyen Çekirdekleri

Bu gece onu sahnede izlerken, oyundan çok 83 yaşındaki bir kadının performansını takip etmeye çalıştığımı fark ettim. Büyük bir hayranlık, gözlerime zorlukla inanabildiğim duruşlar, çevik ve kıvrak hareketler, koltuğun üzerindeki dönüşler, sonra bir zıplayışta sahneye konmalar, aksiyon, heyecan ve sonsuz enerji!!!
Çok yaşa Yıldız Kenter!
Oyun öncesinde bizim amatör tiyatro ekibimizden Serpil yaşlılıktan korktuğunu söylediğinde, "aman ne korkuyorsun, bak amuda kalkacağız daha" demiştim.
Oyun boyunca da Yıldız Kenter'in amuda kalkacağı anı merakla ve sabırsızca bekledim.
O sahne gelip çattığında, bir insanın önündeki en büyük engelin kendi olduğunu bir kez daha anladım. Yıllara, öğretilere, ezberlere ve basmakalıp olan her şeye inat, bu muhteşem insan kim bilir kaçıncı oyununda kaçıncı kez sahnede tepe taklak durabiliyordu!
Kendime olan güvenim yerine geldi.
Ben de yapabileceğim demek ki. Bundan 50 yıl sonra benim de bunu becerebilme şansım olabilir.
O zaman çalışmak lazım.
Her zaman söylerim "işleyen demir ışıldar" sözünü ne kadar doğru bulduğumu...
Eylem Yalın

"insanın ortak kaderi doğum, ölüm ve o aradaki zaman, yaşam...
doğmak, ölmek isteğe bağlı değil...
ölmek, belki bazen.
bize düşen yaşamak. koşullar ne olursa olsun yaşamak... ayakta kalmak...
hadi sıyırttın sıyırttın, hayatta kalabildin zar zor...
uzun yaşamak, bir ayricalık. iyi, güzel...
ama ayakta kalmak, kalabilmek.
ceza! müthiş bir ceza!
ilkokuldaydım, birinci sınıfta. hiç unutmadığım bir cezaya çarptırıldım.
karatahtanın önünde, sırtım sınıfa, yüzüm karatahtaya dönük, ders bitimine kadar kıpırdamadan ayakta durmak...
utanıyorum, midem bulanıyor. ölmek istiyorum.
herkesten nefret ediyorum, herkes ölsün istiyorum.
sonra bir ara cebimdeki kabarıklığı hissediyorum:
kabak çekirdeklerim!
bir kuruşluk kabak çekirdeği almıştım, bir tane bile yemedim.
mahmut'la (benden birbuçuk yaş büyük ağabeyim; üçüncü sınıfa gidiyor) eve giderken yiyecektik.
evimiz taa tepede, abidin paşa köşkü'nün orada.
bahardı... bademler açmış, tepeye giden toprak yol bomboş.
ev yok pek. apartman hele hiç yok. göz alabildiğine tarla.
papatyalar, gelincikler.
hadi be sen de!.. ne diye ölecekmişim... mati'ciğimle güzelim dağ yolunda çekirdek yiyerek, konuşa gülüşe eve gitmek varken!
şimdi dönüp geriye baktığımda, hep çekirdek misali umutlar peşinde ayakta kalabildiğimi görüyorum.
öleceğimi bile bile bir çekirdek uğruna bu kadar çaba, çırpınma!
değer mi?..
birşey yap, met'i anımsıyorum, sevgili aziz nesin'i... içim ısınıyor yeniden.
kalk hadi diyorum, durma koş, birşeyler yap. yaşa...
dur diyorlar bir yandan da, koşma... yeter dinlen artık. koşma...
öl artık!
ama çekirdeklerim bitmedi ki daha..."
demiş Yıldız Kenter...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder